Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) tarafından üç yılda bir, 15 yaşındaki öğrencilerin kazandıkları bilgi ve becerileri değerlendiren Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) testinin 2022 sonuçlarına göre o yılda Türkiye’nin okuma becerisi ortalaması 2018’e göre 10 puan düşmüş.
Bu sonucu “Türkiye’deki çocuklar yarım okul yılı pandemide kayıp yaşamışlar gibi gözüküyor” şeklinde yorumlayan bazı eğitimciler, “Pandemide aslında çocukların okumaya devam edeceklerini ve okuma becerilerini geliştirebileceklerini düşünüyorduk, salgın döneminde yapılan araştırmalar bunu gösteriyordu” diyor ve düşüşün sebeplerinden birini “Bu alandaki düşüş, hanelerin sosyoekonomik durumuyla ilişkili olabilir. Hanede kapalı kalan çocuklar evde kitap olmadığı ve ev içinde daha az kelimeye maruz kaldıkları için, okuma becerilerinde gerileme yaşandığı söylenebilir” diye açıklıyorlar.
Elbette ki bu önemli bir sebep. Ama sonuç sadece pandemiyle izah edilemez. Çünkü sair zamanlarda da genel olarak kitap okunmayan evlerde çocukların da kitaba ve okumaya ilgi duyması beklenemez. Okuma alışkanlığı edinememiş çocukların okumayı sevmeleri ve okuduklarını anlamaları da.
Eğitim sisteminin okumayı sevdirmek bir yana, nefret ettiren, ezberci, dayatmacı, nitelik kaybı ve sığlaşmada her geçen gün daha da ileri giden vaziyeti bir başka çok önemli sebep.
Sonuçta okumayan, iki satır okuyunca sıkılan, okuduğunu da anlamayan bir nesil geliyorsa, bu hepimizi derinden düşündürmesi gereken son derece hayatî bir mesele.
Önce televizyon iptilası, içi boş film ve diziler ve ardından internet ve sosyal medya videoları ile görsel medyaya yönlendirilmek suretiyle okumaktan uzaklaştırılan bir nesil.
Bilhassa ilk emri “oku” olan bir dinin mensupları olarak kendimizden başlayıp bu acı tabloyu ve evlatlarımızın böyle hazin bir duruma düşürülmesini çok esaslı bir şekilde masaya yatırıp sorgulamamız gerekiyor.
Bu durumdan çıkmak için, ailelerden başlayarak topyekûn bir okuma seferberliği başlatmamız icab ediyor. Ve bunun için anne-babaların, eğitimcilerin, öğretmenlerin, yazarların, okuyan ve düşünen herkesin elini taşın altına koyarak bu işe omuz vermesine ihtiyaç var.
En başta da “Son vasiyetim şudur; Okumak, yine okumak, yine okumak...” diyen Üstad Bediüzzaman’la “Okumak, okumak, okumak, yine okumak... Okumaktan yorulunca ne okuduğunu okumak veya kitab-ı kebîr-i kâinatı okumak...” diyen güzide talebesi Zübeyir Gündüzalp’i örnek alan ve kuruluşundan bu yana “Gayemiz vatan sathını bir mektep yapmaktır” parolasıyla yürüyen Yeni Asya camiası olarak bu konunun sıkı takipçisi olmalıyız.