Hayatın ve hizmetin akışı içinde zaman zaman yaşanabilen sıkıntılarda, onlara takılmayıp, bize o an için şer gibi görünen hadiselerin arka planındaki hayır ve hikmetleri fark edip edememe ve fark ettiysek gereğini yerine getirip getirememe imtihanları olmak cihetiyle, bir bakıma imanımız da sınanmış oluyor.
Hayat boyunca bu imtihanlar bitmiyor, şekil değiştirerek devam ediyor. Zaten dünyanın imtihan meydanı olması da bunu gerektiriyor. Bu yüzden nice eleklerden geçiyoruz.
Bizim açımızdan önemli olan, bu imtihanları yüzümüzün akıyla vermemiz noktasında son derece büyük önem taşıyan İlahî yardımların da artarak devam etmesi için, ihlâs ve istikamet çizgisini sadakat ve sebat üzere koruyarak; görevimizin her hal ve şartta hizmet olduğu, neticenin ise Cenab-ı Hakk’ın takdirine bağlı bulunduğu gerçeğini hiçbir zaman unutmayıp o şuurla yola devam edebilmek.
Böylece “İman tevhidi, tevhid teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül saadet-i dareyni [dünya ve ahiret mutluluğunu] iktiza eder [gerektirir]” sözündeki derin manaları yaşayabilmek.
Münakaşa ve ihtilaf sebebi olma istidadındaki pürüzlü konuları, ihlâs ve tesanüdü netice veren haklı şûra zeminlerinde çözmeye çalışmak. Daha ötesinde o meseleleri zamana bırakıp, çözümü onun hakemliğine havale etmek. Çünkü Üstadın dediği gibi “Zaman en iyi müfessirdir; kaydını izhar etse itiraz olunmaz.”
Bu temel prensiplere dayalı bir yaklaşımın esas alınıp uygulanması, hem insanı gereksiz stres, gerilim ve bunalımlardan kurtarıp huzura kavuşturur, hem de genel ortamı çok rahatlatır. Çünkü böyle olgun bir yaklaşımla, sürtüşmeler kalkar; anlaşmazlıklar askıya alınıp dondurulur; onlar yüzünden yaşanan ve yaşanacak gerginliklere meydan verilmez.
Zaten ebedî hayatı kurtarmaya odaklanmış bir hizmetin mensupları, bu hedefi, fâni hayatın gelip geçici ihtilaf ve kavgalarına kurban etmezler, edemezler, edememeleri gerekir.
Hele şahs-ı manevînin neticeye ve karara bağladığı hususlarda, çoğu zaman hissî saiklere veya başka birtakım etkilenmelere bağlı olarak saplanılan farklı “fikir”lerde ısrar etmek ve dahası bunu bir inatlaşmaya çevirmek, herşey bir yana, ittihad ve tesanüde zarar verdiği için sahiplerini ağır vebal altında bırakır.
Böyle bir vebalden titremek lâzım...