Dini gönüllerde baskı aracı olarak kullanıp siyasî ve dünyevî çıkarlara alet eden ve kendi baskıcı ve müstebit anlayışını İslâmın emri gibi göstermeye çalışan anlayışa “Siyasal İslâm” denir.
Siyasal İslâm anlayışının çıkışı “Din zaafa uğramıştır; öyle ise devletin gücü ile dini korumalıyız” fikrine dayanır. Bu düşünce amiyane bir şekilde bakıldığı zaman doğru gibi görünebilir.
Avamı aldatan da budur.
Gerçekte ise dinin devletin gücüne ihtiyacı yoktur; bilâkis devlet dini korumaya aldığı zaman onu sınırlamış ve kendi inhisarına almış olur. Bu da dinin “Allah’ın koruması altında olması ve bütün insanlığa hitap etmesi” prensiplerine aykırıdır.
Din insanları dünyevî ve uhrevî bütün sıkıntılardan korur. Dini, koruyorum düşüncesi ile inhisar altına almak en çok dine zarar verir.
***
Devlet dini korumayı amaç edinirse, devlet zaafa uğrayınca ne olacaktır?
Devlet adına yapılan bütün baskı ve şiddetin meşrûiyetinin kaynağı işte bu sakat düşünceden doğar. Kur’ân’ın emri, dinin amacı olan ferdi koruyan ve bütün insanlığa da hukukunu feda etmeyen “Adalet-i Mahza” anlayışı yerini su-i istimale açık olan, zulmü ve istibdadı meşrûlaştıran devleti ve dini amacından saptıran “toplumun düzeni için fert feda edilir, devlet için her şey feda edilir...” fikrinden çıkan “Adalet-i izafiye”ye bırakır. Adale-i izafiyeyi uyguluyorum diye zulüm ve istibdat meşrûlaşır, muhabbet yerini şiddete terk eder, kanlar dökülür, emniyet ve asayiş zir-ü zeber olur.
Siyasal İslâmın ikinci yanlışı budur.
***
Siyasal İslâmın bir diğer yanlışı da dini ideolojik, siyasî ve ekonomik sistemlere kıyas ederek onların seviyesine indirmesidir.
İslâm dünyevî ve siyasî bir cereyan olmadığı için “Dünyada üç sistem var, komünizm, kapitaliz ve İslâm” söylemi ile İslâmı dünyevî siyasî ve ekonomik sistemlerle beraber anmak ve açıklamak çok yanlıştır. Mantıkta buna “Kıyas-ı maal-farık” denir.
Komünizm ve kapitalizm gibi İslâmı siyasî ve ekonomik bir sistem olarak görüp inanç, ibadet ve ahlak boyutuna bakmamak dini yanlış anlamak ve anlatmaktır. Dinin “Amel-i salih” yönü vardır ve bu dünyaya ve siyasete değil, ahiret amacına yöneliktir.
Ahiretini düzeltenin dünyası kendiliğinden düzelir.
***
Dini kim koruyacaktır?
Dini devlete bağlı olmayan, Allah rızasını arayan ve siyasilerden uzak duran ulema korur. İmam-ı Azam, İmam-ı Şafii gibi müçtehitler, İmam-ı Rabbani, İmam-ı Gazali, Mevlânâ Celâlettin-i Rumî, Celâlettin-i Suyuti gibi mücedditler ve Bediüzzaman Said Nursî gibi devletten uzak duran mücahitler tarafından korunarak gelmiştir.
Bundan sonra da böyle olacaktır.