“Ben itiraf ediyorum ki, böyle makbul bir eserin (Risale-i Nur’ların) mazharı olmaya hiçbir vecihle liyakatim yoktur. Fakat çok ehemmiyetsiz bir çekirdekten koca dağ gibi bir ağacı halk etmek kudret-i İlâhiyenin şe’nindendir ve âdetidir ve azametine delildir. Ben kasemle temin ederim ki, Risale-i Nur’u senadan maksadım, Kur’ân’ın hakikatlerini ve imanın rükünlerini teyit ve ispat ve neşirdir. Hâlık-ı Rahîmime yüz binler şükür olsun ki, beni kendime beğendirmemiş, nefsimin ayıplarını ve kusurlarını bana göstermiş ve o nefs-i emmareyi başkalara beğendirmek arzusu kalmamış. Kabir kapısında bekleyen bir adamın arkasındaki fânî dünyaya riyakârâne bakması, acınacak bir hamakattir ve dehşet verici bir hasarettir. İşte bu hâlet-i ruhiye ile yalnız hakaik-ı imaniyenin tercümanı olan Risale-i Nur’un, Kur’ân’ın malı olarak meziyetlerini izhar ediyorum. Sözler’deki hakaik ve kemalât benim değil, Kur’ân’ındır ve Kur’ân’dan tereşşuh etmiştir.”
Şualar