Osmanlı Devleti’nin büyük ölçekli toprak kaybı, Ege Denizi ile Akdeniz’deki irili-ufaklı adaların kaybı ile eşzamanlı olarak yaşandı.
Bunların arasındaki en önemli kayıp, şüphesiz Kıbrıs, Girit ve Rodos adalarıdır.
1878’ten itibaren ara ara el değiştirmekle beraber, tarih 21 Aralık 1912’ye geldiğinde, adı geçen gerek adalar ve gerekse denizler üzerinde hakimiyetimizi büyük ölçüde kaybetmeye başladık.
Balkan Savaşlarının ardından ise, adalar üzerinde hak talep etme ve bu maksatla mücadele verme noktasındaki ümidimizi büyük ölçüde kaybettik. Nitekim, son bir buçuk asırlık zaman zarfında elde etmiş olduğu yegâne başarı Kıbrıs Adası üzerindeki “garantörlük hakkı” olarak görülüyor.
* * *
1571’de Osmanlı hâkimiyeti altına giren Kıbrıs, 1877’deki Osmanlı-Rus Harbinin yol açtığı zaaf ve mağlûbiyet sebebiyle İngiltere’ye teslim edildi. İngizlere Kıbrıs’ın mülkiyeti değil, sadece işletmesi verilmiş idi. Ne var ki, onlar zamanla adayı bütünüyle ele geçirme stratejisini güttüler.
1878’de işletme hakkı İngiltere’ye verilen Kıbrıs’taki haklarımız, bir daha geri gelmedi ve çeşitli merhalelerden geçerek bugünkü konumuna geldi. Bundan sonrası için ise, durum büyük ölçüde muğlak ve muallak bir vaziyet arz ediyor.
* * *
Kıbrıs’ın elden çıkma tâlihsizliğini, Ege Denizi’ndeki adaların durumu takip etti.
Özellikle 12 Ada’nın toplu şekilde elden çıkması, 1911’de İtalya ile yaşanan Trablusgarb (Libya) Savaşı’nın hemen akabinde oldu.
Donanma gücüyle Libya sahillerine yüklenen İtalya, karaya asker çıkarmakla beraber, sahra karasında ilerleyemedi. Bir cihette mağlûbiyeti kabul etti. Ancak, mücadeleden vazgeçmedi ve güçlü donanması ile Ege Denizi’ndeki adaları işgale yöneldi.
İşte, bu ikinci hamlede başarılı oldu ve buradaki adaların çoğunu Osmanlı’dan kopardı. Zamanla da burayı Yunanistan’a bir nevi peşkeş etme yoluna gitti.
Lozan’da da geri alınamayan bu 12 Ada, uluslar arası hukuk platformlarında mecburen Yunanistan’a bırakılmış oldu.
Şimdi de, 1912 yılı Aralık ayı sonlarında adalarla ilgili yaşanan gelişmelere bakalım.
* * *
Osmanlı Devleti asırlardır sürdürmüş olduğu Ege ve Akdeniz üzerindeki hâkimiyetini kaybetmeye başladı.
Başta Midilli olmak üzere, Limni, İmroz, Bozcaada, Karyot, Taşöz ve Semendirek adaları, Yunan donanmasına ait savaş gemileri tarafından, önce abluka altına alındı. Ardından da, ismi geçen adalara asker çıkarılarak fiilen işgal edildi: 21 Aralık 1912.
Yunanlılar, bu tarihten tam 14 sene evvel de (yani 21 Aralık 1898’de), Girit Adası’nı ele geçirmiş ve buradaki Osmanlı hâkimiyetine son vermişlerdi.
Yukarıda da kısmen temas ettiğimiz gibi, İtalyanlarla yapılan Trablusgarp Savaşı’nın (1911) hemen ardından, ismi geçen adaların da Yunanistan tarafından zaptedilmesiyle birlikte, Ege ve Akdeniz artık birer “Osmanlı gölü” olmaktan çıkmış bulundu.
Burada şu önemli noktayı da nazara vermek gerekir: Yunan kuvvetleri, bu adaları işgal etmeyi tek başıyla yapmadı. Onun arkasında, İtalya başta olmak üzere, Avrupa’nın diğer bazı devletleri de el altından büyük destek verdiler.
Aynı kategorideki politikaların benzer tarzdaki destekleri, kısa süre sonra başlayacak olan Balkan Savaşları’nda da devam etti. Durumun öyle olduğunu, yakın tarihin gerçekleri gözler önüne seriyor.