"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Çarşamba Hutbesi (!)

M. Latif SALİHOĞLU
07 Şubat 2019, Perşembe
GÜNÜN TARİHİ: 07 Şubat 1923

Cahil ve bağnaz Kemalistler, Mustafa Kemal’in ne kadar dindar bir aktör olduğunu göstermek adına “Balıkesir Hutbesi”nden çokça söz ederler. 7 Şubat 1923’te M. Kemal’in Balıkesir’deki tarihî Zağnospaşa Camii’nde uzunca bir konuşma yapmasından dolayı, bu vak’aya “Balıkesir Hutbesi” ismi verilmiş.

Oysa, meseleyi bu şekilde anlayıp anlatmaya çalışmanın gerçeklikle hiçbir ilgisi yoktur. Baştan yalan ve uydurmadan ibarettir.

Zira, o tarihte o camide okunan şey hutbe falan olmadığı gibi, olayın yaşandığı gün de Cuma günü değildir... İşte, cahillik ve bağnazlığın en bâriz bir göstergesi budur ki, haftanın hangi günü olduğu bile bilinmeden, o konuşmanın adını tutup “Balıkesir Hutbesi” diye koyma hatasına, garabetine düşmüşlerdir.

Şimdi, yakın tarihte yaşanan bu mühim hadiseyi, biraz öncesi ve sonrasıyla birlikte irdelemeye çalışalım.

* * *

Resmî nikâh ve izdivaç meselesi için İzmir’e gelen M. Kemal, Latife Hanımla 1923 senesi 29 Ocak günü nikâh masasına oturdu. Orada kıyılan resmî nikâhın şahitlerinden biri Fevzi Paşa, diğeri de Karabekir Paşa’dır.

M. Kemal ve beraberindekiler, 7-8 Şubat günlerini Balıkesir’de geçirirler. Burada yaşananları, aynı heyette bulunan Kâzım Karabekir’in “Günlükler”inden okuyalım: “7 Şubat’ta (1923, Çarşamba günü) Ulucami’de (Zağnospaşa Camii) öğle namazını kalabalık bir cemaatle kıldık. Sonra, mevlid okundu. Bundan sonra da Mustafa Kemal Paşa minbere çıkarak hutbe okudu. En mutaassıp bir hocanın söyleyemeyeceklerini söyledi: ‘Dinimiz son ve ekmel dindir. Kànun-i Esâsî (Anayasa), Kur’ân-ı Azimüşşân’daki nüsûstur/nâsslardır.’”

Burada verilen mesaj şudur: Yakında kuracağımız devletin Anayasası, doğrudan doğruya Kurân’da zikredilen nâsslara, hükümlere dayanacak. Ne var ki, bir ay sonraki Mustafa Kemal, ortaya bambaşka bir profil koymaya başlıyor.

Ondaki bu ani ve çarpıcı değişimi, sadece Karabekir’in özel günlük notları değil, gazeteci yazar Uğur Mumcu’nun araştırmaları da gözler önüne seriyor. Uğur Mumcu’nun “Karabekir Anlatıyor” isimli kitabının yanı sıra, daha başka kaynaklarda da yer alan M. Kemal’in din, Kur’ân, Türkler, Araplar ve Hz. Muhammed ile ilgili bazı sözlerini kaynaklarıyla birlikte naklederek fikriyatını daha iyi tanımaya çalışalım.

M. Kemal, heyet içinde Karabekir’e hitaben şunları söyler: "Evet Karabekir! Arapoğlunun (Hz. Muhammed’in) yavelerini (atmasyonlarını) Türk oğullarına öğretmek için, Kur’ân’ı Türkçeye tercüme ettireceğim ve öyle okutturacağım ki, budalalık edip aldanmaya devam etmesinler." (Emre Yayınlarından Paşaların Kavgası: 159)

M. Kemal’in, Balıkesir’de söylediklerinin tam tersi yönünde, zaman içinde aşağıdaki hususları da dile getirdi:

"Tarih bize öğretir ki, bütün dinler, milletlerinin cehaletlerinin yardımıyla, utanmaksızın Tanrı tarafından gönderildiğini söyleyen adamlarca tesis olunmuştur." (Afet İnan, Atatürk'ün El Yazmaları)

"Tabiat insanları türetti ve onları kendisine taptırdı. Tabiatın herşeyden büyük ve herşey olduğu anlaşıldıkça, tabiatın çocuğu olan insan kendinin de büyüklüğünü ve haysiyetini anlamaya başladı." (E. Z. Karal, Atatürk'ten Düşünceler)

"Türkler, Arap-İslâm dinini kabul etmeden evvel büyük bir milletti. Bu dini kabul ettikten sonra, Türk milletinin millî rabıtaları gevşedi. Millî hisleri ve heyecanı uyuştu." (Afet İnan, Medeni Bilgiler, 1937 basımı: 12)

"Türk milleti, bir kelimesinin anlamını bilmediği halde, Kur’ân'ı ezberlemekten beyni sulanmış hafızlara döndü." (Afet İnan, Atatürk'ün El Yazmaları, 1998 baskılı TTKY, s. 365)

"Dini ve namusu olanlar kazanamaz, fakir kalmaya mahkûmdur. Önce din ve namus anlayışını değiştirmeliyiz. Partiyi, bunu kabul edenlerle kuvvetlendirmeli ve bunları çabuk zengin etmeliyiz." (Mumcu; Karabekir Anlatıyor: 84)

* * *

Karabekir, Ramazan ayı başında Ankara’ya geldiğini, M. Kemal’i ziyaret için ikindi vakti Çankaya Köşkü’ne gittiğini ve ortada bir “işret sofrası”nın kurulu olduğunu görünce de, hayretler içinde “Paşam, bu ne hal?” dediğini, yine Günlükler’de naklediyor.

Balıkesir’de duydukları ile Ramazan ayında Çankaya’da kurulan o “işret sofrası”nı dünyasında bağdaştıramayan Karabekir, adeta şoke oluyor ve ondan sonra yıllardır birlikte çalıştığı silâh ve siyaset arkadaşlarını yeniden tanımaya yöneliyor. Özellikle, 1924’te Halifeliğin lağvedilmesinden sonra, yolunu tamamen ayırarak TCF’yi kuruyor. Ancak, ortaya ciddî bir varlık koyamayarak İstanbul Erenköy’deki evine çekiliyor ve 1939’a kadar da Ankara’ya ayak basmıyor.

Okunma Sayısı: 5379
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı