"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Demokratlık ve Kemalizm

M. Latif SALİHOĞLU
14 Kasım 2019, Perşembe
Bilhassa son yıllarda “Kemalizm”e meyleden, yahut “Atatürkçülere yaranma yarışına” girenler, sadece “Siyasî İslâmcılar” olarak bilinen kesimden ibaret değil.

Maalesef, kökü ve mayası tâ bir buçuk asır önceki “Ahrarlar”a kadar gidip dayanan “Demokrat misyon”a mensup bazı kimselerin de aynı koroya dahil olma basiretsizliğine düştüğü görülüyor.

Yani, o misyonu temsil konumunda bulunan bazı siyasiler de, kendilerini tutamayarak, “rüşvet-i kelâm” denilen sınırı aşarak, Atatürkçülük yarışında diğerlerinden geri kalmama psikozuyla hareket etme ihtiyacını duymaya başladı.

Oysa, böylesi bir davranışta bulunmaya gerek olmadığı gibi, Demokratların buna ihtiyaçları yoktur ve olmamalı da...

Zira, Kemalizm ile Demokratlık hiçbir şekilde uyuşmuyor ve bağdaşmıyor.

Bunu düşünmeden yapılan birtakım zoraki bağdaştırma gayretlerinin şimdiye kadar bir fayda sağladığı da esasen görülmüş değil. Örneği yoktur bunun.

Yakın tarihteki vak’alar bize gösteriyor ki, Demokrat misyonun başındakiler de dahil olmak üzere bu misyonun mensupları, Kemalizme mesafe koydukça, siyaseten yükselmeye başlıyorlar; aksi yönde giderek Atatürkçülere yaranmaya çalıştıklarında ise, her defasında siyaseten eriyip küçülmeye yüz tutuyorlar.

Evet, hakikatte de zıt olan şeyler birleşemezler ve uyum sağlayamazlar. Buna göre, hakikî Demokratlar Kemalist ve hakikî Kemalistler Demokrat olmazlar, olamazlar. Dün böyle olduğu gibi, bugün de, yarın da böyledir.

Doğru ve sağlıklı olan gerçeklik ise, herkesin olduğu gibi görünmesi ve göründüğü gibi olmasıdır. Kemalist Kemalisttir; Demokrat da Demokrat... Aksi yöndeki duruş ve davranışlar, akla ziyandır ve zarar üstüne zarardır.

Bizden söylemesi...

***

GÜNÜN TARİHİ: 14/15 KASIM 1808

Alemdar Vak’ası

Sadrâzam Alemdar Mustafa Paşa ile isyana kalkışan Yeniçeri mensupları arasında 14/15 Kasım (1808) gecesi Bâbıâli'de başlayan ve yüzlerce insanın ölümüyle neticelenen dehşetli hadise, tarihin kayıtlarında "Alemdar Vak'ası" ismiyle yer alıyor.

1808’in ikinci yarısında Alemdar’ın üç buçuk ay kadar süren Sadrâzamlığı devresinde, Sened-i İttifak’ın hazırlanması ve  Nizam-ı Cedid'e emsâl Sekban-ı Cedid'in kurulması gibi önemli gelişmeler yaşandı. Ancak, buna rağmen yatışmış gibi görünen hadiseler yine de bitmek bilmedi. Fitne ateşi tekrardan alevlendi. İfsat edilen Yeniçeri Ocağı yeniden fokur fokur kaynamaya başladı.

1808’in 14/15 Kasım gecesi ayaklanan Yeniçeri Ocağı askerleri, Bâbıâli'deki Sadrâzam Alemdar Mustafa Paşa’ya âni bir baskın gerçekleştirdiler.

Saray'dan yardımsız kalan ve kalabalık isyancılarla başa çıkamayacağını anlayan Alemdar Paşa, barut dolu fıçıları ateşleyerek, kendisiyle birlikte yüzlerce Yeniçeri askerinin katline sebebiyet verdi. İsyancılar, bununla da yetinmeyerek Saray'a yürüdüler. Saray'daki muhafız kuvvetlerle onlara mukabele eden Sultan II. Mahmud, Sekbân-ı Cedid'i kaldırdığını söyleyerek vaziyeti idare etmeye çalıştı.

Bu başarıdan cesaret alan Yeniçeri Ocağı’na sinmiş olan müfsitler ve zındıklar, kendilerine muhalif gördükleri devlet adamlarını öldürmeye ve Sekban Ocağı’ndaki askerlerle çatışmaya devam ettiler.

Neticede, binlerce vatandaşın kanı akıtıldı ve Yeniçeri içindeki bozguncular için tâ 1826'ya kadar sürecek yeni bir hâkimiyet devresi başlamış oldu. 1826'da ise, Sultan II. Mahmud’un fermanıyla Yeniçeri Ocağı söndürüldü ve binlerce mensubu öldürüldü.

Bir askerî ocağın kapatılması yerine ıslâh edilmesi ve toptan cezalandırma yerine "suçun şahsîliği" prensibiyle hareket edilmesi daha doğruydu. Ama, ne yazık ki bu yapılamadığı için, o tarihte çok büyük bir trajedi yaşandı.

Okunma Sayısı: 2569
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Abdullah Tunç

    14.11.2019 07:50:55

    Ahrarlık ve demokratlık öyle kolay bir şey değil.Gerçek manada ahrar ve demokratlar oldukça az.Ülkemizi en büyük sorundan birisi, belki de birin cisi, Demokrat ve ahrar olamamaktır.Hemen,hemen her kesimde az veya çok bu sorun var. Kamil manada fikir ve düşünce hürriyeti daha tam yerleş memiş.Tutuculuk,bağnazlık,taassup,hissilik,tarafgirlik, peşin fikirlik,eleştiriye tahammülsüzlükten kendilerini kurtaranların sayısı oldukça azdır. Bunu nereden biliyoruz; tarihi şahsiyet ve olayları,siyasi ve içtima-i hadiseleri,değişik kesimlerden yazar,çizer, fikir ve düşünce adamları nın analiz ve yorumlarından biliyoruz Türkiye bu durumlardan kurtulmalıdır. Medeni ülkeler gibi hür fikir ve düşün ceye sahip olup demokrat olmalıdır. Müspet manada yapıcı, farklı,değişik bütün fikir ve düşüncelere tahammül edilmelidir. Bunlar terakkiye sebeptir.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı