"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Diktatörlerin fecî sonu

M. Latif SALİHOĞLU
29 Nisan 2020, Çarşamba
(GÜNÜN TARİHİ: 29 Nisan 1945)

Dile kolay, tam tamına 23 yıl boyunca (1922-45) İtalya’nın idaresinde söz sahibi olan faşist lider Benito Mussolini, bizzat kendi halkı tarafından 29 Nisan 1945’te linç edilerek öldürüldü.

(Bazı rivâyetlerde, ölmüş veya ölüm derecesinde iken, hanımı ile birlikte ayağından asıldığı da söyleniyor.)

Gerçeğin net bir ifadesi şudur ki: Savaşın (II. Dünya) birinci derecede suçlusu olarak ilân edilen Mussolini’nin âkıbeti pek fecî, pek vahim olmuştur.

Yegâne müttefikinin bu fecî âkıbetini haber alan Alman diktatör Adolf Hitler de, hemen bir gün sonra hanımıyla birlikte zehir içerek intihar ettiği haberi yayılır.

Bu iki diktatörden birinin linç edilerek, diğerinin ise zehir içerek ölümlü hale gelmesiyle, II. Dünya Savaşı da bitiş sürecine girmiş olur.

Geriye ise, insanlık tarihinin en dehşetli manzarası kalır: Harabeye dönmüş koca şehirler, milyonlarca aç, yaralı, sakat, perişan vaziyetteki insan ve bir tahmine göre asker-sivil 80-100 milyon civarında can kaybı...

Evvelki savaşın aksine olarak, İslâm âlemi bu dehşet saçan kanlı boğuşmanın dışında kaldı. Avrupa’da ve sair yerlerdeki gayr-ı müslim topluluklar ise, Birinci Dünya Savaşı’nın belki on katı kadar telefat verdiler ve maddî olarak da zarar-ziyan gördüler.

***

Evet, II. Dünya Savaşı, dünya ve insanlık tarihinin en kanlı ve en yıkıcı hadisesi olarak kayıtlara geçti. Yaklaşık 6 sene süren (1939-45) bu savaşa aktif şekilde katılan ülkeler iki blok halinde karşı karşıya geldiler: Bir tarafta Almanya, İtalya ve savaşa sonradan katılan Japonya vardı.

Diğer tarafta ise, İngiltere, Rusya (SSCB), Fransa, Polonya ve yine sonradan savaşa katılan ABD vardı.

Bu ülkelerin hemen tamamı, sömürgeciydi. Sömürgeleri de, tâ 1945’e kadar çoğunluk itibariyle Müslüman topluluklardı.

O korkunç savaşta, sömürgeci devletlerin adeta belleri kırıldı. Yani, galibin de mağlûp olanın da kaybı büyük oldu.

Bunlar, büyük savaştan önce sömürge sahasını daha da genişletme ve etkinleştirme plânları yaparken, kendilerini bir anda ateş ve barut gayyası içinde buldular.

Savaşın ilk yıllarında Almanya’dan öylesine şiddetli darbeler yediler ki, neye uğradıklarını şaşırdılar.

***

Evet, tâ yıllar öncesinden savaş sanayiini kuran ve harbe hazırlanan Almanya, savaşın ilk yıllarında galibâne gidiyordu. Meselâ, İngiltere ve Rusya hariç, Fransa, Polonya başta olmak üzere Avrupa’nın hemen bütün hükümetlerini teslime mecbur etmiş ve Nazi ordusuyla o ülkelerin topraklarını ele geçirmiş durumdaydı. Hitler, bir taraftan da, teslim olmakta direnen Rusya ve İngiltere’ye öldürücü darbeler indiriyordu.

Hitler’in ordusu, gerek kara harekâtı, gerek hava bombardımanı ve gerekse paraşütçü birliklerle yapmış olduğu indirme operasyonlarıyla, Rusya ve İngiltere’nin korkulu rüyâsı haline gelmişti.

Savaşın üçüncü yılında (Aralık 1941) Almanya’nın müttefiki olan Japonya’nın Pearl Harbor’daki ABD kuvvetlerini vurması ve bu iki büyük devletin de karşılıklı olarak fiilen savaşa katılmasıyla birlikte, gelişmelerin seyri değişmeye başladı.

Son olarak, ABD hava kuvvetleri tarafından Japon adalarına üç gün arayla (6-9 Ağustos 1945) atılan atom bombaları, Uzakdoğu’da savaşa nokta konulmasına sebebiyet verdi. 250 bin insanın ölümüne yol açan bu hadiseden sonra, Japonya kayıtsız şartsız teslim olduğunu ilân etti.

Avrupa’da ise, Hitler ve Mussolini artık hayatta olmadıkları için, bu kıt’adaki savaşın sürmesi pek mümkün görünmüyordu. Kaldı ki, Almanya, Hitler’in ölümünden on gün sonra (7 Mayıs) zaten teslim belgesini imzalamış ve ülke topraklarının taksim edilmesine razı olmuştu.

1945 yılı Ağustos ayı sonlarına gelindiğinde, Uzak Doğu’da olduğu gibi Avrupa’da da fiilen ve hukuken İkinci Dünya Savaşı sona ermiş oldu.

O büyük şerden çıkan hayır: Azılı diktatörler feci şekilde can verip gittiler. Sömürgeci devlerin belleri kırıldı. Sömürge altındaki topluluklar, birer birer bağımsızlıklarını ilân etmeye başladılar.

Okunma Sayısı: 5258
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Abdulkadir

    29.4.2020 20:16:14

    İki azılı diktatör,ülkelerine adeta kan kusturmuş.Net bir şekilde belli bu.Kafa kesmekten keyif alan,adam öldürmekten gurur duyan iki zalim,tarih sayfalarına kara birer leke olarak yazıldılar.İkisinin ölümü de,anladığım kadarıyla şüpheli.Dikkat çeken nokta da;Mussoli'nin feci sonundan sonra,hitlerin de nisbet yapar gibi,zehir içerek ölmesi;çok enteresan bir gelişme.Ama önemli olan onların nasıl öldüğü değil,icraatlarının yani yönetim şekillerinin nasıl olduğudur.Ki parlamenter yönetim değil,aksine diktatoryal bir yönetimle;ülkelerini ciddi anlamda geriye götürdüler.Bunun birçok örneği var tarihte.Ama netice de hayırlı olmuş;iki diktatörün beli kırıldı ve sömürge altındaki topluluklar da bağımsızlıklarını ilan ettiler.En önemlisi de buydu zaten.

  • Feyzullah Ayhan

    29.4.2020 20:12:43

    Her asırda firavunvari davranan zalimler çıkmıştır.Ancak hiç birinin akibeti müsbet olmamıştır.Gücü elinde bulundurup enaniyet ve varlıklarına güvenip hiç ölmeyecekmiş gibi davranan asrın zalimlerinin de akibeti pek parlak görünmüyor.Rabbim İMHAL EDER ancak İHMAL etmez kaziyei mukarreredir.Geçmişten ibret alınır mı bilinmez.

  • Latif Salihoğlu

    29.4.2020 13:03:42

    HAŞİYE: Yer darlığından ana yazıda yer veremediğimiz bir bilgiyi, Haşiya sadedinde buraya ilave edelim. II. Dünya Savaşının baş aktörlerinden olup her ikisi de fecî bir âkıbetle giden Hitler ve Mussolini, ilk yıllarda nisbeten doğru hareketle rakiplerine üstünlük sağlarken, savaşın sonlarına doğru zulme girip mağlubiyeti yaşadılar. Sömürge durumundaki Müslüman topluluklar, bu iki diktatörün darbe vurduğu azgın devletlerin tahakkümünden kurtulma ve bağımsızlık mücadelesini başlatma sürecine girdiler. Yani “Zalim, Allah’ın kılıcıdır. Onunla daha büyük zalimleri vurur kırar, sonra döner onları kırar” hükmü burada da tahakkuk etmiştir. Kastamonu Lâhikasındaki mahz-ı hakikat olan ilgili bahisler, mektuplar, o her iki vaziyete de parmak basıyor. Yani, ilk başlarda daha çok askerî ve stratejik hedeflerini vura Hitler, bilahare sivilleri, biçare çoluk-çocukları da vurmaya başladı. Haliyle, dua da kesildi ve savaşın seyri değişti. Almanya-İtalya bloku, harbi değil, “netice-i harbi” kaybetti.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı