"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Elvedâ Osmanlı (11)

M. Latif SALİHOĞLU
14 Temmuz 2012, Cumartesi
Dâmat Ferid kuklasının gidişi

İki buçuk ay önce 5. kez Sadrâzamlık makamına getirtilen Damat Ferid Paşa, 17 Ekim 1920'de istifasını vererek hükümetten tamamıyla çekildiğini ilân etti.
Sultan Abdülmecid'in kızlarından Mediha Hanımla evlendiği için "Dâmat" ünvanını alan Ferid Paşa, 1853 İstanbul doğumludur. Tahsilini tamamladıktan sonra, Paris, Berlin, Petersburg ve Londra elçiliklerinde hariciyeci olarak çalıştı.
1908'de Ayan Meclisine seçilen Ferit Paşa, 4.3.1919'da ise ilk kez Sadrazamlık makamına tayin edildi.
Toplam 1 yıl, 1 ay, 1 hafta, 1 gün sadrazamlık yapan Damat Ferid Paşa, bu süre zarfında tam 5 kez istifa edip yeniden sadrazam oldu. (NOT: Arada, toplam yedi ay süren Ali Rıza Paşa ile Salih Hulûsî Paşanın sadrazamlığı var. Ayrıca, Tevfik Paşadan sadrazamlığı devralan Ferid Paşa, bu makamı son olarak yine Tevfik Paşaya devretti. Tevfik Paşa da Osmanlı Devletinin son sadrazamı oldu.)
Ferid Paşanın sadrazamlık dönemi, Osmanlı Devletinin ve bilhassa Türkiye coğrafyasının en buhranlı günleri olarak tarihe geçti. Bu müddet zarfında yaşanan ve tarihte derin izler bırakan bazı hadiseleri, kısaca şu maddeler halinde sıralayabiliriz:
ª Geniş Osmanlı mülkünü payimal ettikten sonra, Anadolu topraklarını da istilâcı İtilâf devletleri arasında taksim eden meşhûr ve mahut "Sevr Antlaşması", Damat Ferid Hükümeti tarafından imzalandı. (Padişah imzalamadı.)
ª Boğazlıyan Kaymakamı M. Kemal Bey, Bayezid Meydanında darağacında sallandırılarak, işgalciler memnun ve Ermeniler mesrur edildi.
ª Anadolu'daki Millî Kuvvetlerin karşısında savaşmak ve onları tepelemek için, Anzavur Paşa kumandasında "Kuvâ–yı İnzibatiye" teşkilâtı kuruldu.
ª Sevr Antlaşması gereği, Kars'tan İzmir'e, Maraş'tan Bursa'ya, İzmit'ten Adana'ya kadar Anadolu'nun hemen bütün bölgelerinde işgal ve istilâ hareketleri başladı.
ª İstanbul'dan Anadolu'ya geçmek ve Millî Harekete katılmak isteyen 70 kadar aydın kişi, önce Bekirağa Bölüğünde mevkuf tutuldu. Ardından da, bir şekilde kaçırılacağı korkusuyla, İngilizlerin isteğiyle topluca Malta adasına sürgüne yollandı.
ª Mütareke (ateşkes güvenliği) için İstanbul'a gelen İngiliz öncülüğündeki İtilâf kuvvetleri, kan dökmek sûretiyle İstanbul'u fiilen işgal etti.
ª 22 Eylül 1922'de firar ederek Fransa'nın Nis (Nice) şehrine giden Damat Ferid, 1923'te burada vefat etti.

M. Âkif'in moral konuşmaları

Büyük şâir Mehmet Âkif, halka moral verici konuşmalarda bulunmak üzere, Ankara'daki Meclis'in kararıyla 19 Ekim 1920'de Kastamonu'ya gönderildi.
Kastamonu'ya gelen Âkif, başta Nasrullah Camii olmak üzere, muhtelif camilerde Millî Mücadelenin ehemmiyetine dair vaazlarda bulundu. Aynı vaazlarında, Sevr'in kabul edilemeyeceğini ve gerekirse İtilâf devletlerine karşı Moskova hükümetiyle anlaşma yapılabileceği tezini savundu.
Bir buçuk ay boyunca Kastamonu'da kalan ve arada bir sâhil kasabası olan İnebolu'ya da gidip gelen Âkif, bilhassa bu yöre halkının moral gücünü yüksek tutmaya çalıştı.
Millî Mücadelenin kazanılması için, İnebolu–Kastamonu hattı hayatî bir öneme sahipti. Başta İstanbul olmak üzere, muhtelif noktalardan Anadolu'ya yapılan silâh ve mühimmat sevkiyatı, o günlerde en çok bu güzergâh üzerinden yapılıyordu.
Bu sebeple de Kastamonu, son derece stratejik bir ehemmiyete sahipti.

M. Âkif–Eşref Edib buluşması

İstanbul fiilen işgal edildikten sonra, burada serbest neşriyat hizmeti alabildiğine zorlaştı.
Bu sebeple, sahip olduğu Sebilürreşad gazetesinin matbaa malzemesini toplayan Eşref Edip, kayınbiraderinin hakimlik yapmış olduğu Kastamonu'ya hicret etti.
Neşriyat hizmetini burada sürdürürken de, vesveseli valinin hışmına uğradı. Eşref Edib'i Ankara'ya şikâyet etti ve onu Sinop'a sürgün ettirdi.
Bu gelişmeden haberdar olan M. Âkif ise, derhal harekete geçerek eski dostu ve fikir arkadaşı olan Eşref Edib'in tekrar Kastamonu'ya iade edilmesini sağladı. Hemen ardından, kendisi de aynı şehre gelerek burada birlikte çalışmaya başladılar.
O tarihteki Sebilürreşad mecmuasının birkaç nüshası Kastamonu'da basıldı. Bu nüshalarda, Millî Mücadelenin ehemmiyetini vurgulayan yazılar ve bilhassa M. Âkif'in Nasrullah Camiinde yaptığı konuşmalar yer alıyordu. (Bu vaazlar, aynı günlerde Anadolu'da çıkan pekçok mahalli gazete ve mecmuada da neşredilerek halka dağıtılır.)
Ankara hükümetinin takdirini kazanan buradaki faaliyetler sebebiyle, iki dost şahsiyet Ankara'ya dâvet edildiler.
İkisi de dâvete icabet ederek gittiler; ancak, zamanla (özellikle 1923'ten sonra) Ankara hükümeti ile uzlaşamayarak safdışı edildiler.
M. Âkif, Kahire'ye hicret edip giderken, İstiklâl Mahkemesinde yargılanan Eşref Edip ise, Elazığ'da içinde her türlü haşeratın cirit attığı bir hapishaneye mahkûm olarak gönderildi.

Diplomasi
Şark Cephesinde Gümrü Zaferi

Şark Cephesi Komutanı Kâzım Karabekir öncülüğündeki Ankara Hükümeti ile Ermenistan'daki Taşnak Hükümeti arasında 3 Aralık 1920'de Gümrü Antlaşması imzalandı.
Bu antlaşmanın imzalanmasıyla birlikte, İstiklâl Harbinin Doğu Cephesindeki savaş bitti, sulh ve sükûn devresi başladı.
Ankara Hükümeti adına yapılan bu "ilk antlaşma", aynı zamanda hem askerî, hem de diplomasi yönünden kazanılmış olan bir "ilk zafer"dir.

Önemli hususlar
Gümrü Antlaşmasıyla elde edilen başarının en önemli maddeleri şunlar:
1) Ermeni hükümeti, Ankara hükümetinin reddettiği Sevr Antlaşmasını reddetmeyi kabul etti.
2) Ermeni hükümeti, Anadolu'nun hiçbir vilâyetinde, Ermenilerin Müslümanlardan sayıca fazla olduğu iddiasından vazgeçtiğini deklare etti.
3) Kars sancağı ile Ermenilerin elinde bulunan Tuzluca kazasının Türkiye topraklarına dahil edilmesi resmiyet kazandı.
Ara notu: Gümrü Antlaşmasının imzalanmasından bir gün sonra, Ermenistan hükümeti değişti. Taşnak hükümeti tarihe karıştı, onun yerine Sovyet Kızıl Ordu denetimindeki Ermenistan hükümeti kuruldu.

Karabekir ve sahte kahramanlar
Gümrü Antlaşmasıyla birlikte, Ankara hükümetinin başlatmış olduğu İstiklâl Mücadelesi hareketi, harikulâde bir şevk, heyecan ve kuvvet kazandı.
Zira, henüz çok yeni olan bu hükümetin, böylesi bir başarıya imza atacağını Türkiye ve dünya kamuoyu pek ihtimal vermiyordu.
Fakat, takdir ve hayranlık hissi uyandıran bu hareketin başında, Karabekir Paşa gibi işin ehli olan bir kumandan bulunuyordu.
Bu büyük muzafferiyette onun ve silâh arkadaşlarının sarsılmaz inancı ve dirayeti vardı.
* * *
Ama, ne yazık ki, bu ilk zaferin muzaffer kumandanı olan Karabekir Paşa, ileriki yıllarda bir avuç yerli sahte kahraman tarafından harcandığı için, yeni nesiller tarafından yeterince tanınamaz bir hale getirilecek.
Onun, aslında Garp Cephesi Komutanı yapılması gerekiyordu. Zira, Şark Cephesini üstün bir başarıyla halletmiş ve Ankara'ya dönmüştü. Büyük bir tecrübe ve birikim sahibi olmuştu.
O büyük tecrübeden istifade edilmesi için, şimdi sıra Yunan istilâsının yaşandığı Garp Cephesine gelmişti. Karabekir Paşa, cidden bu iş için biçilmiş kaftan gibiydi.
Ama hayır; onu pek âşina olduğu askerlik mesleğinde istihdam etmek ve dolayısıyla Batı Cephesine göndermek yerine, ne yazık ki Meclis'te oturan bir mebus yapıldı.
Bir süre sonra ise, önce üniforması çıkartıldı, askerlikle irtibatı kesildi. İş göremez, politika yapamaz bir sivil kimliğe döndürüldü. Muhalefet cephesini kurunca da, tümüyle gözden çıkarıldı.

Okunma Sayısı: 959
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı