"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Fatih'i Ayasofya ile anmak

M. Latif SALİHOĞLU
03 Mayıs 2011, Salı
Yeni bir sefere doğru yola çıkan Fatih Sultan Mehmed, Gebze yakınlarında hastalanarak fevat etti. (3 Mayıs 1481)

Her ne kadar zehirlenerek katledildiği şeklinde rivâyetler varsa da, bu tür bir iddiayı doğrulatacak delillere rastlanılmış değil.
Padişahın hangi maksatla ve ne tarafa doğru sefere çıktığı tam olarak bilinemiyor. Zira, Fatih'in bizzat kendisi çıkmış olduğu bu son seferin hedef ve maksadını özellikle gizli tutmuş, bilinmesini istememiş.
Vefat ettiğinde, 50. yaşına henüz yeni girmişti. Dünyadan gidişi bir cihette erken sayılıyordu. Fakat, ömrünün son otuz yılını öylesine çetin savaşlarda geçirmişti ki, bedeni bir haylı yıpranmış, yorgun düşmüştü.
Buna rağmen, son nefesini yine bir sefer yolculuğu esnasında verdi.
Sultan Fatih'in vefatı, bir müddet gizli tutuldu. Sebep, devletin dirlik ve düzeninin zarar görmemesi, şehzadeler arasında bir saltanan kavgasının yaşanmaması.
Fakat, ne yazık ki bu kavga kaçınılmaz oldu. Bayezid ile Cem arasında uzun süren kanlı bir saltanat mücadelesi vuku buldu.
* * *
Fatih Sultan Mehmed'in üç erkek evlâdı vardı: Mustafa, Bayezid ve Cem.
Mustafa, erken yaşta vefat ettiği için, geriye büyük kardeş Bayezid ile Cem kalmıştı.
İkisinin de anneleri ayrıdı.
Sultan Fatih vefat ettiği esnada büyük oğlu Şehzade Bayezid Amasya'da, küçük oğlu Cem ise Konya'da vali olarak bulunuyordu.
Babalarının vefat haberi, her iki şehzadeye de ayrı kollardan ulaştırıldı. İşin garibi,  hem Bayezid'e, hem de Cem'e padişah ilân edildikleri şeklinde gizli/açık bilgiler gönderildi.
Böyle olunca da, hakimiyet mücadelesi kaçınılmaz hale geldi.
Şehzade Bayezid'e "devlet erkânı" imzasıyla ve alenî şekilde bilgi gönderilerek saltanat merkezine âcilen gelmesi istendi.
Şehzade Cem'e ise, sadece Fatih'in son Sadrıâzamı Karamanî Mehmet Paşa tarafından, o da gizli tutulmak kaydıyla yazılı bilgi gönderilerek, gelip tahta geçmesi istendi.
Bu iki zıt yönlü talep, koca Osmanlı Devletini bir büyük badirenin eşiğine getirdi.
Devlet erkânı ile askerî cenahın (Yeniçeri) söz birliği ettiği kararın aksine hareket eden Sadrazam Mehmet Paşanın gizli oyunu fark edilir edilmez, hemen aynı gece içinde konağına baskın yapılarak öldürüldü.
Ardından, İstanbul'a doğru harekete geçecek olan şehzadelerin gelmesi için birtakım hazırlık çalışmalarına başlandı: Bu çalışmalardan biri Sultan Bayezid'i merasimle karşılamak; diğeri ise, Sultan Cem'i kuvvet yoluyla durdurmak şeklinde oldu.
Gariptir ki, Osmanlı devlet erkânı, bir yandan kardeşler arasındaki saltanat kavgasına hazırlanırken, bir yandan da Fatih Sultan Mehmed için yapılacak olan cenaze merasimi hazırlıklarıyla meşguldü.
Fatih'in naaşı, günler süren gizlilik hali ve ardından yapılan cenaze merasimi ardından, Fatih Camii haziresine defnedildi.
Kardeşler arasındaki mücadele ise, aralıklı şekilde yıllar yılı devam etti. Her defasında mağlup düşen Cem Sultan, sonunda yurdu terk etmek ve Haçlı kuvvetlerine sığınmak durumunda kaldı.

Ayasofya bir nişanedir

Sultan Fatih'in 30 yıl müddetle (1451–81) hayret ve hayranlık uyandıran birçok hizmeti, buluşu ve zaferleri vardır. Bunları burada saymakla bitiremeyiz
Çağ kapayıp, yeni bir çağ açma hüviyetindeki hadiselere imza atmak, çok nadir kimseye nasip olmuş.
Sultan Mehmed, bir kudsî rivâyetin müjdesine mazhar olmak için, "Ya ben İstanbul'u alırım, ya İstanbul beni" diyerek, "azm û cezm û kasd" eymeliş bir şahsiyet.
Neticede, bu gayesinde muvaffak oldu. Bu muvaffakiyetin bir mânevî nişanı olarak da, Ayasofya'yı Camiye tebdil ederek, bu kendi hususî vakfiyesine dahil eyledi: "Ben burayı cami/mescid eyledim. Kim ki, bu vaziyetini değiştirirse, Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların lâteni üzerine olsun" diyerek de, yenilmez–yutulmaz cinsten kayıtlarla mukayyet kıldı.
Yapılan bu muazzaman tebeddülât, aynı zamanda fethin bir sembolü olarak da bütün dünyanın nazarında kabul gördü.
Günümüzde ise, karşımızda melül–mahzûn bir Ayasofya duruyor.
1933'lerde restorasyon bahanesiyle ibadete kapatılan bu fetih sembolü cami, bir daha da ibadete açılmadı.
Fatih'in ruhu ise, bu durumdan şüphesiz ki muazzeb olmakta.
Aradan seksen yıla yakın bir zaman geçmesine rağmen, kimse çıkıp da bu meselede—bırakın Ayasofya'yı açmak—ağzını bile açmıyor, açamıyor.
Ama, sıra Sultan Fatih'i anmaya (3 Mayıs), yahut sıra İstanbul'un Fethini anmaya gelince, çok kimse çıkıp konuşuyor, nutuklar atıyor, ahkâm kesenler oluyor, keza bir dizi şenlikler–şölenler düzenleniyor, vesâire...
Kusura bakılmasın, ama Ayasofya'sız yapılan bu etkinliklerin hiçbiri tat vermiyor.
İlgililere, yetkililere bu konuda tavsiyemiz şudur: Ayasofya meselesini hiç olmazsa gündemden düşürmeyin ve bu mâbedin ibadete açılacağı günü hasretle beklediğinizi dilinizden ve gönlünüzden asla çıkarmayın.

Bin Ladin, Mehdi'yi göremeden gitti

Amerika'daki 11 Eylül saldırıları (2001) sebebiyle tam on yıldır her yerde fellik fellik aranan, ancak bir türlü bulunamayan Usame bin Ladin, nihayet vurularak etkisiz hale getirildi.
"Öldü mü, sağ mı, gömüldü mü, nereye ve ne şekilde gömüldü?" şeklindeki spekülasyonlara girmeden, şimdilik sadece "etkisiz hale getirildiği" noktasıyla iktifa ederek, bu vesileyle bir hususu nazara vermek istiyoruz.
Eski dostlarımızdan bazıları, Bin Ladin'e çok büyük makamlar, vazifeler yüklemişlerdi.
Binlerce insanın katlinden sorumlu tutulan ve kahredici "İslâm–terör" bağlantısını dünyanın gündemine getirten Usame için, bu eski dostlar "Hz. Mehdi'nin ordu komutanı" diyorlardı.
Yine, onlara  göre Bin Ladin, Hicrî 1432'de (yani bu sene içinde) başında bulunduğu ordusuyla Filistin'e gelecek ve Kudüs'te sancak–ı şerifi dikerek İslâm devletini kurduğunu ilân edecekti.
Üstelik, Mehdiyet kılıncıyla kâfirleri asıp kesecek ve onu hiçbir kuvvet durduramayacaktı.
Son haberler, bize bunları da hatılattı.

 
Okunma Sayısı: 1969
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Sezai Mumcu

    3.5.2011 00:00:00

    Ayasofya’nin yanina Sultan Ahmed Camii yapilmasi 7 sene sürmüs1609-1616
    Cogu Osmanli Sultanlarinin Allah Velisi oldugu rivayet edilir. Sultan Ahmed I. icin de bu iddia mevcut. Camii’nin insaasi sanki onun ömründe en büyük icraatiymis ve merhum sultan camiinin insaatinin bitiminden cok kisa bir süre sonra vefat etmis.

    Risale-i Nur talebeleri arasinda alim talebelerden Kastamonulu Mehmed Feyzi Efendi(Pamukcu) demistir ki: Ecdad, Ayasofya’nin bugünkü akibetini görmüs ve yanibasina Sultanahmet gibi bir muhtesem eseri insa etmistir

    Bu bir teselli... Ancak bu bizim Ayasofya’nin tekrar Camii olarak acilmasi gerektigi söylememize ve istememize mani degil.

    Evet, Fatih Sultan Mehmed Han’i sevdigimiz kadar onun özel mülkü Ayasofya Camii’nin hakli olarak vasiyet üzerine dünya durdukca cami vazifesi görmesini istiyoruz.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı