Tam inanan insanların lûgatında karamsarlığa yer yok.
Onlar ye’sin, ümitsizliğin semtinden geçmezler. Hayatın bin bir zahmet ve meşakkatine mâruz kalsalar, yine de yılgınlığa, bezginliğe düşmezler. İlâhî rahmetten ümidlerini asla ve kat’a kesmezler.
Evet, iman ve itikadları bunu gerektiriyor. Aynı şekilde, karamsarlığın zıddı olan “el emel” ve “şevk-i mutlak” düstûrları da, kâmil mü’minlerin böyle olmaları gerektiğini ders veriyor.
Bu temel hakikatleri sağlam bazlara oturttuktan sonra, hayatın diğer safhalarına nazar gezdirebiliriz.
***
İman mükemmel, yeis berhava, mutlak şevk berdevam olması, bütün bunlar fevkalâde güzel. Ancak, bütün bu güzellikler, yine de var olan sıkıntıların ve muhtemel daralmaların görmezden, duymazdan gelinmesini gerektirmiyor.
O halde, mevcut duruma ve muhtemel sıkıntılara şöylece bakmak yanlış olmasa gerektir:
Mevcut konjonktürel manzara, maalesef pek iç açıcı değil. Bilhassa geniş dairede, rahmet muslukları alabildiğine kısılmış, adeta kapanmış gibi. Aradan bunca zaman geçti, ama bir türlü açılmıyor görünüyor.
Sıkıntı çok yönlü. Üstelik umumî. Bu ise, umumî hataların işlenmiş olabileceğini hatıra getiriyor. Oturup bir murakabede, bir muhasebede bulunmak lâzım.
İşte görüyoruz ve anlıyoruz ki, sıkıntısı had safhaya çıkmış insanların sayısında ciddî bir artış var. Üretimin azalması, işsizliğin artması, fertleri, aileleri, dolayısıyla cemiyeti perişan ediyor.
Düzensiz göç dalgaları, hemen herkesin canına tak etmiş durumdaydı. İşsizlik, geçim derdi gibi yeni sıkıntılar, yeni göç dalgalarına da sebebiyet vereceği kuvvetle muhtemel.
***
Kaldı ki, genel sıkıntı, yukarıda saydıklarımızla sınırlı değil. Önceki yıllarda ürkütücü boyutta görülen “domuz gribi”, “kuş gribi” ve “kene kàbusu” gibi yaygın dertlerimiz vardı. Şimdiki koronavirüsü musîbeti, öncekilerle kıyaslanmayaca derece hayatımızı pençesine aldı; şimdilik hafiflemiş olsa da, peşimizi kolay kolay bırakacak gibi görünmüyor.
Bu dehşetli belâ için aylardır uygulanan karantina uygulamasının, önümüzdeki yaz mevsiminde aynen sürdürülmesi imkânsız gibi. Rabbim, halimize acısın da, rahmet ve inayetini ihsan eylesin.
***
Yaşanan sıkıntıların bir de siyasî ve iktisadî boyutu var ki, bu da toplum ekseriyetini canından bezdirecek raddeye vardı.
İkide bir tartışma gündemine gelen erken seçim olacak mı, olmayacak mı? Ortada şüpheleri izale edecek, inandırıcı, güvenilir açıklamalar henüz yok. Dolayısıyla, siyasî belirsizlik bir türlü bitmek bilmiyor.
Reel enflasyonun ateşi bir türlü düşürülemiyor. Kâğıt üstündeki rakamlar inandırıcılığını kaybetmiş durumda. Temel ihtiyaçların temin edildiği çarşı-pazardaki fiyatlar, maalesef yer yer uçuşa geçmiş durumda.
İş için, işsizlik maaşı için resmî başvuruda bulunan insan kuyrukları, hiç bu kadar uzamamıştı. Pek çok kimse ümidini kaybettiği için, soygun ve hırsızlık çetelerinin tuzağına düşerken, bu tür vak’aların artışı ürküntü veriyor.
Kezâ, enflasyon ve büyüme oranına dair açıklanan resmî rakamlar da artık vatandaşa güven vermiyor. Zira, yaşadığı hayatının başka, açıklanan rakamların başka türlü olduğunu hakkalyakin görüyor.
Öte yandan, küçük bir azınlık, bir yolunu bularak para trafiğinin can damarını tutmuş olduğu intibaını uyandırıyor. Adeta kene gibi, vampir gibi yapışmış da, paranın kanını emiyor. Buna mukabil, vatandaş ekseriyeti, sabit ve zarurî giderleri dahi artık zor karşılayabilecek bir durumda görünüyor.
***
Son söz yerine…
Her şeye rağmen, yine de ümitsizlik, karamsarlık yok. Gecenin en koyu karanlık anı, aynı zamanda aydınlığa en yakın zaman dilimidir.
Dolayısıyla, bir umumî hatanın neticesi gibi görünen bu cezaî sıkıntıların, hakkımızda keffaret hükmüne geçmesini ve bir umumî mükâfatın kapısını aralamasını Rahmet-i İlâhîye’den–duâ ve niyâz ile–bekliyoruz.