"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kendini mahkemeden üstün görenler

M. Latif SALİHOĞLU
18 Ocak 2022, Salı
Adâletin timsâli olan Hz. Ömer (ra) “mülkün temeli” olarak “adâlet”i zikreder. Hukuk ve adâlet ise, maddî ve dünyevî manada hiçbir şeyin tesiri altına girmez ve girmemeli.

Burada bizim murad ettiğimiz adâlet de budur: Siyasetin, ticaretin, şahsiyetin tesiri altına girmeyen bir hukuk ve yargı mekanizması.

Yargı erki, şayet bu manada bir hürriyete, bir bağımsızlığa sahip değilse, bir ülkede hükûmetler ile mafyatik odakların arasında herhangi bir fark görülmez hale gelir.

*

Said Nursî ve talebelerinin sürülüp yargılandığı yıllarda (1926-1986=50 yıl), Türkiye’deki adâlet sistemi dünyevî gaddarların tesiri altındaydı: Tek partili sistemin, Kemalist bürokratların, cuntacıların, darbecilerin, muhtıracıların tesiri altında…

Buna rağmen, hiçbir mahkemeden kaçmadılar. Her mahkemeye ciddiyetle katılıp ifade verdiler. Hâkimlerin vicdanına seslendiler ve nihayet bütün dâvâlardan beraat ettiler.

Günümüzde ise, kendini hâkimlerden ve mahkemelerden üstün gören aşağılık bazı herifler, her fırsatta Said Nursî ve talebelerine saldırmayı bir marifet görüyor. Öyle ki, meselâ bir genç intihar ettiğinde, bir hoca yanlış yaptığında, bir imam efendi kusur işlediğinde, o bağnazların saldırganlık damarları hemen depreşmeye başlıyor: “Yahu, bütün bu işlerin başı Said Nursî”dir. Onun ne mal olduğu anlaşılmadan, bugün yaşananları anlatamazsınız” gibisinden tevil götürmez zırvalarla, ortalığı bulandırmayı adeta görev addediyorlar.

Doğrudan bu tip habis heriflere değil, ama hakikati öğrenmek isteyenler için, bizlerin de her vesile ile hak ve hakikati olduğu gibi nazara vermemiz kaçınılmaz hale geliyor. Şimdi, o tarihî hakikatlerden küçük bir demet sunalım.

*

1925 Şubat’ında patlak veren Şeyh Said Hadisesi’nin hemen akabinde Diyarbakır’da kurulan İstiklâl Mahkemesi’nde yakalanan bütün maznunlar yargılandı. Mahkeme neticesinde 46 kişi idam edildi ve topluca meçhûl bir mezara gömüldü. (29 Haziran 1925)

Aynı dönemde yurdun birçok yerinde de İstiklâl Mahkemeleri kuruldu ve gerek şiddete bulaşan, gerekse “zararlı cemiyetler”le bir şekilde irtibatlı-iltisaklı olduğu tesbit edilen muhalif kimseler acımasızca yargılandı ve en sert şekilde cezalandırıldı. Ne var ki, Said Nursî bu mahkemelerin hiçbirine çıkarılmadı, hatta çağrılmadı bile...

Şayet, o tarihlerde Said Nursî’nin mahkemelik olacak en küçük bir vukuatı olsaydı, yahut yazdığı eserlerde “şiddeti teşvik, yahut tervic eden” en ufak bir ifade tesbit edilseydi, şüphe yok ki derhal yargılanacak ve en ağır şekilde cezalandırılacaktı. Dolayısıyla, sabıkalı bir duruma düşmüş olacaktı.

Ancak, bütün araştırmalara rağmen bir tek bahane dahi bulunamadı ve sadece “ihtiyatî tedbir” noktasından hareketle, 1926’da Erek Dağı’ndaki inzivagâhından alınarak Batı Anadolu’ya sürgün edildi.

*

Said Nursî, sürgünden sonraki on yıllık zaman zarfında hiç, ama hiç yargılanmadı. 1935 senesinde sevk edildiği Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesi’nde ise, onu cezalandıracak hiçbir gerekçe (tarikat, siyaset, vs.) bulunamadı. Sonunda, tâ Cumhuriyet’ten evvel te’lif etmiş olduğu “Tesettür Risâlesi”ne istinaden 11 aylık bir ceza verildi ki, bunun da gerekçeli kararında “kanaat-i vicdaniye” hükmü yer alıyor.

Bunun dışında hiçbir sebep, hiçbir vukuat gösterilemiyor. Aynen, daha sonraki yıllarda yaşanan mahkemelerde de gösterilemediği gibi...

Said Nursî’yi idamla yargılayanların elinde her türlü araştırma, soruşturma imkânı vardı.

Ancak, cezalandırmaya kılıf olacak bir tek vukuat tesbit edilemedi. Sonunda, beraat üstüne beraat ve temyiz üstüne temyiz… Yani “kazıye-i muhkeme...”

Hakikat-i hal bu merkezde olmasına rağmen, ne yazık ki hâlâ bazıları çıkıp o vicdanlı hâkimleri de, onların vermiş olduğu yüzlerce beraat kararını da hiç sayarcasına Said Nursî ve talebelerini karalamaya çalışıyor.

Tutmaz tabiî. Nafiledir bu yaptıkları. Boş yere yoruyorlar kendilerini. Zira, Said Nursî gibi, onun talebelerinin de menfî hiçbir vukuatı yoktur. Olmaması için de, o zâtın çok tesirli dersleri ve vasiyet derecesinde tembihatı var. (Bkz: Emirdağ Lâhikası; Son Mektup)

Esasen, ilk sürgünden bu yana geçen 90 küsur yıllık sâbıkasız-vukuatsız Nur tarihi, bu gerçeğin en doğru, en güvenilir bir şahidi hükmündedir.

Okunma Sayısı: 2017
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ömer

    18.1.2022 14:10:34

    Herhalde Yeni Asya Gazetesi Yazarları ve Yayın Politikası kadar Kalem Sallayan Yoktur. Binlerce tebrikler. Yeni Asya Gazetesi' nin Kahraman Yazar ve Çizerlerini kutluyoruz.

  • süleyman ALIÇ

    18.1.2022 13:49:23

    Teşekkürler Latif abim Allah razı olsun çok güzel bir yazı, bu mübtezzeller siz ne derseniz deyin onlar yine bildiğini okuyacaklar, "Takdir-i Hüdâ kuvve-i bâzû ile dönmez, Bir şem’a ki Mevlâ yaka, üflemekle sönmez! " hani bir Ata Sözü var ya " .. .rür, kervan yürür" diye

  • Gültekin

    18.1.2022 12:21:17

    Hiç kimse kendisini gerçek adaletten üstün görmez. Hakimlerimiz, savcılarımız, kararlarını, sokak tepkilerine göre şekillendirirse, bir çok rahatsızlıklar ortaya çıkıyor ve adalete güveni sarsıyorlar. Bu durum çok tehlikelidir, kimse adalet ile oynamasın.

  • Abdullah Tunç

    18.1.2022 11:30:12

    Şu sıralarda yazılmazı ge reken çok yerinde bir yazı. Bu konuda daha çok yazı lar yazılmalı.Ey Yeni Asya yazarları bunca saldırılara karşı ne yapıyorsunuz? Ka leminiz neye çalışıyor.Bu gün bu şirret hücumlere karşı kaleminizi kullanma yacaksanız,ne zaman kul lanacaksınız? Şu sıralar şerirlileri susturma,saldırı ları etkisiz hale getirme za manlarıdır.Buraya ağırlık verilmelidir.Hatırlıyorum, bir zamanlar ehli dalalet bize dokunmaktan çekini yorlardı.Adeta korkuyor lardı.Çünkü anladıkları dil den mukabele görüyor, susturucu cevaplar alıyor lardı.O zaman gibi, hucüm leri etkisiz hale getirici ya yınlar yapılmalıdır.Yoksa meydanı boş bulanlar; çok ileri gedecekler.... Yazarımızı bu güzel yazı sından dolayı can-ı gönül den tebrik ediyorum.

  • Abdullah Tunç

    18.1.2022 11:17:46

    Fikir ve düşünce namusu taşıyanlar Bediüzzan'a sal dıramazlar.Bediüzzaman'ın bütün hayatı gözler önünde.Hayatın her safha sı açık.Araştırılmayan yö nü kalmadı.Devlet her tür lü araştırmayı yaptı.Zerre kadar bir suç bulunamadı. Defalarca mahkemelere verildi,sorgulandı,aleyhin de,onu mahküm edecek tek bir delil bulunamadı. Kanaati vicdaniye ile veri len haksız bir makumiyet ten başka bir şey buluna madı.Yirmibeş,otuz sene Üstad'ı takip edenler, bir kerecik,Üstad ile ilmi,fikri bir münazara yaptılar mı? Buna cesaret ettiler mi? Yürekleri yetti mi?Niye yapmadılar? Sebep ne? Medeni insanlara yakışan ikna metodudur.Fikirle, ilimle muhatap olmaktır. Demek fikir ve düşüncele ri,ilim ve zekâları yetmiyor du.Böyle olunca vahşilerin tarzı olan kuvvete başvu ruyorlardı.Onun için bunl larda düşünce namusu yok diyorum.Ayrıca altıbin sahifelik bir Nur külliyat-ı .Bütün dünyayı,aydınlan ma istidadındadır.Gelin ilmi gücünüz yetiyorsa, bununla mübaraze ediniz. Yoksa susunuz ey şerliler.

  • Ahmet Nejdet Pehlivan

    18.1.2022 01:15:34

    Gafiller, cahiller, hainler, müfteriler ve müfsidler güruhu, masumiyeti yüzlerce mahkeme kararlarıyla tescillenmiş, güneş gibi parlayan Üstad ve talebelerini, üflemekle güneşi söndürmeye çalışan ahmaklar misali karalamaya çalışıyorlar. Beyhude uğraşıyorlar. Onların nefesleri tükenip boğulurlar ama Nurun kahramanları zerre kadar sarsılmadan nurani hizmetlerine devam ederler. Bu önemli konuyu güncellemeniz iyi oldu. Tebrik ve telekkürler.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı