"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Osmanlı'nın sancılı, sarsıntılı yılları

M. Latif SALİHOĞLU
06 Aralık 2011, Salı
İnsan gibi, devlet de yaşlanır

On dokuzuncu asır olan 1800'lü yıllar, ihtiyarlamış bulunan şanlı Osmanlı Devletinin en sıkıntılı, en sarsıntılı, en buhranlı döneminin başlangıcıdır.
Evet, şanlı devlet ihtiyardır; zira, beş asırlık bereketli ömrü geride bırakmıştır. Artık, ömrünün son asrına girmiş bulunmaktadır. Hazin âkıbet kaçınılmazdır.
Doğumdan sonra gelen çocukluk, gençlik, ihtiyarlık ve ölüm hakikati sadece insan için değil, devletler için de geçerli.
Kezâ, hayatın bu safhaları, insanlar için olduğu gibi devletler için de uzayıp kısalabiliyor.
Bu durum, yaşadığımız hikmet ve sebepler dünyasının değişmez mukadderatıdır. İnsanlar gibi, devletler de fâni olmaktan kurtulamıyor.
İşte, devletler tarihine bakıp değerlendirme yaparken, zahirî sebeplerin yanında İlâhî mukadderatın hissesi de nazardan uzak tutulmamalı.
Aksi takdirde, hem işin kolay tarafına kaçılmış olur, hem de kimi tarihî şahsiyetlere, hatta topluluklara haksız ve gereksiz yere suçlamalarda bulunulmuş olur.
Önemli olan, tarihî vakıaları olduğu gibi yansıtarak, yaşananlardan gerekli dersleri çıkarmak ve bunları tecrübe hanesine kaydedip ileriye doğru daha güvenli, daha istikrarlı adımlar atabilmektir.
İşte, burada asıl konumuz olan Osmanlı tarihinin sancılar ve sarsıntılarla dolu son yüzyılına bakıp değerlendirmelerde bulunurken, bizlerin de söz konusu zahirî ve kaderî cihetteki ölçü ve kıstasları mutlak sûrette nazar–ı itibara alması gerekir.
Bu husus, aynı zamanda hayata ve hadiselere "dengeli bakış"ın da bir anahtarı hükmündedir.
Altın mesabesindeki bu anahtarı usûlünce kullanmayanlar, ya tarih hazinesinin kapısını kırdırıp hırsızlara ve yağmacılara bayram ettiriyor, ya da binanın dışındaki motiflere, süslemelere dikkati çekmekle yetinip gelecek nesilleri o hazineden mahrûm bıraktırıyor.
Böylelerinin çoğu ya peşin hükümlüdür, ya da ideolojik saplantılar içindedir. İçlerinde, ayrıca tarih cahili, tarih tâciri, tarih yalancısı ve tarih magazincisi olan da var.
Bunlar, gerek övgüde ve gerekse yergide toptancı davranışlar. Padişahları, sadrâzamları, şeyhülislâmları, askerleri (özellikle Yeniçeri Ocağı), yahut yenilik hareketlerini değerlendirirken, ya insafa sığmaz suçlamalarda bulunurlar, ya da abartılı övgüler düzmeyi mârifet sayarlar.
Tuhaftır, ancak bu zümreden olanların yazıp neşrettiği tarih kitaplarından, piyasada ne yazık ki mebzul miktarda mevcut.
Burada, "dengeli bakış"ı esas almanın ehemmiyetini nazara veren birtakım genel ölçüleri hatırlattıktan sonra, şimdi 19. asrın (1800) başlarındaki Osmanlı devletinin içinde bulunduğu genel tablonun ana hatlarına şöyle bir nazar gezdirelim.

Sıkıntılı zamanda çetin isyanlar

Evet, 1800'lü yılların başlarında geniş Osmanlı coğrafyasının hemen her bölgesinde dinî, millî, fikrî, siyasî ve mezhebî kaynaklı kıpırdanmalar alenî şekilde başgöstermiş durumdaydı.
Avrupa'dan esen milliyetçilik kasırgası bereketli Balkan ve Rumeli bostanlarını kasıp kavururken, mukaddes beldelerin bulunduğu Arabistan taraflarında esen Vehhabî rüzgârı da özellikle Hicaz bölgesini toza dumana boğuyordu.
Öte yandan, devletin idare merkezi olan İstanbul, iç isyan odaklı sancılarla kıvranırken, özerklik ve yarı bağımsızlık yolunda ciddî adımların atıldığı Mısır'da ise, merkezin uykularını kaçırtan gelişmeler yaşanıyordu.

 
Osmanlı Devletinin hem en zayıf olduğu, hem de en şiddetli buhranla sancılandığı bir dönemde ortaya çıkan iç ve dış gaileler, devleti zaman zaman çöküşün eşiğine getirdi. Başta Mısır olmak üzere Ortadoğu coğrafyasındaki diğer Osmanlı merkezleri, önce Fransızların efsanevî lideri Napolyon'un (sağda), ardından Mısır valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşanın hakimiyet mücadelesine sahne oldu. 1800'lü yılların başlarında buralarda yaşanan kanlı çatışmalar ve idarî gel–gitler, Osmanlı otoritesini iyiden iyiye zaafa uğrattı.

Peşpeşe yaşanan bütün bu iç ve dış gaileleri maddeler halinde özetlemek gerekiyorsa, şunları ifade etmek mümkü:

1) On dokuzuncu asra girildiğinde, Mısır, Napolyon'un liderliğindeki donanımlı Fransız birliklerinin saldırısına, ardından işgaline uğramış; dahası, yerli halktan bazı gruplar Osmanlıya karşı ayaklanmaya ikna edilmiş (!) durumdaydı.

2) Milliyetçilik dalgasının yükseldiği Balkanlar'da Sırp isyanları başlamış, Belgrad elden gitmişti. Bu vahim durum, haliyle bölgedeki diğer etnik unsurların iştahını kabartıyordu.

3) Sırpları Yunanlılar takip etti. Girit'te Belgrad'tan şiddetli bir gaile başgösterdi. Mora taraflarında ise, isyan hareketleri ayyuka çıktı.

4) Osmanlı'ya isyan eden Vehhabiler, Arabistan yarımadasında hakimiyeti ele geçirme mücadelesine giriştiler. Taif'i muhasara altına aldılar. Ardından, Nisan 1803'te Hicaz'a (Mekke–Medine) yöneldiler. Bu mübarek beldeler, ara ara el değiştirse de, çatışmalar bitmek bilmedi.

5) Osmanlı devletinin, Mısır'ı işgal eden Fransa dışında ayrıca Rusya ile de bir savaş gailesi vardı. 1806 yılı sonlarında yeni bir Osmanlı–Rus savaşı patlak verdi. Kargaşadan istifade eden İngilizler de, donanmalarını Çanakkale Boğazı önlerine sevk ettiler. (Boğazı geçen bazı savaş gemileri, 20 Şubat 1807 günü İstanbul önlerine kadar geldi.)

6) Çetin mücadeleler neticesinde Fransızlardan kurtarılan İskenderiye (Mısır), 20 Mart 1807'de bu kez İngilizlerin işgaline uğradı.

7) Bütün bu sıkıntı ve gaileler yetmezmiş gibi, bir de merkezî otoriteyi sarsan "Kabakçı Mustafa İsyanı" patlak verdi. (25 Mayıs 1807) Bir anda, diğer bütün gaileleri bastıran ve onları geride bırakırcasına alevlenen bu isyan hareketi, Sultan III. Selim'in halli ile neticelendi. Dahası, zincirleme çalkantılarla iş padişahın katledilmesine kadar tırmandı.
* * *
İşte, bunlar gibi daha başka iç ve dış faktörlerin de etkisiyle, beşinci asrı geride bırakan şanlı Osmanlı Devleti, artık ömrünün son asrını yaşama ve mukadder olan hayat müddetini tamamlama sürecine (vetiresine) girmiş bulunuyordu.
Koca bir devletin bu son safhasını, bazı şahıs ve zümreleri suçlama kolaycılığına gitmeden objektif bir nazarla inceleyip anlamaya ve bundan lüzumlu dersler çıkarmaya devam edelim.

Okunma Sayısı: 18850
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Sezai Mumcu

    6.12.2011 00:00:00

    Dessas Ingiliz’in tarih boyunca bizim cografyamiza kene gibi yapismasinin hikmeti nedir acaba? Doymak bilmeyen obur midesi mi? Kanmak bilmeyen kana susamisligi mi? Kutsal beldelere, Kur’an, Islam ve Müslümanlara düşman olan haçliligi mi?

  • özdemiroğlu

    6.12.2011 00:00:00

          19.Y.Yıl ve 20.Y.Y.Yılın ilk yarısında İngiltere;Osmanlı ve T.C. Devleti’nin ilk dönemlerinde çok dehşetengiz rol oynadı.Ancak 2.Dünya Savaşı’ndan sonra (değişik bir tarz ile) ABD,bu mizanda yerini aldı.Hala daha T.C. Devleti ile menfaatleri istikametinde ilgilenmediğini düşünmek safdillik olmaz mı?

  • özdemiroğlu

    6.12.2011 00:00:00

          (2) 2.Dünya Savaşı sonrası(Soğuk Savaş) döneminde iki kutuplu dünyada ABD,Türkiye’yi Rusya’ya karşı ileri karakol olarak görüyordu ve o dönemin hükümetleri çaresiz müstevli Komünizme karşı mecburen Batı Blokunda yer aldı ve bu hareket isabetli idi ve nitekim Üstad Hz.leri de bu gelişmeyi desteklemişti.Komünizmin çöküşüne kadar bu süreç yaşandı.

  • özdemiroğlu

    6.12.2011 00:00:00

           (3) Vakta ki,1990’larda Komünizm ömrünü tamamladı,menfi Avrupa işbaşına geçti ve Yeşil Kuşak Projesi,BOP adını ne derseniz deyin;İslam Dünyasına karşı sinsice alıştırılmış ehlileştirme politikası başladı.Özellikle 90’larda Neoconların,Evangelistler işbaşına geçtiği ve İslam Dünyası’na karşı ihanet planlarının uygulamya sokulduğu bir dönem başladı ve ağırlıkla(çeşitli adlar altında)hala bu süreci yaşıyoruz.

  • özdemiroğlu

    6.12.2011 00:00:00

        (4)Peki BOP projesi içerisinde bu müstevli güç Türkiye’yi es geçer mi?Elbette geçmiyecek.Özellikle 28 Şubat ve akabinde gelen siyasi ve sosyal şartlar çok iyi tahlil edilirse,halkımızın dini eğitim alanları tarumar edilmeye çalışıldı.Siyasi alandaki atraksiyonlar ise malumdur.Şu kadarını söyleyelim; 1 Mart Tezkeresi,İsrail’in OECD’ye kabulüne onay verilmesi,en son füze kalkanları,şu anda resmi okulların bitirilmeye çalışılması boşuna mı?

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı