Doğu Perinçek, daha önce İşçi Partisi’nin, şimdi Vatan Partisi’nin başındaki kişi.
Söz ve davranışlarıyla ortalığı velveleye veriyor ve sıklıkla ülke gündeminin ilk sıralarını işgal ediyor. Bu durum, kırk yılı aşkın süredir böyle. Gayet iyi hatırlıyorum, 12 Eylül Darbesi’nden (1980) önce, Maocu kesimin lideri olarak biliniyordu. Başında bulunduğu Aydınlık grubuna bağlı gençler ile Türkeşçi-Ülkücü gençler arasında sürekli bir gerilim hali yaşanıyordu. Zaman zaman da ölüme varan kanlı çarpışmaların içine giriyorlardı.
Gariptir, o tarihlerde en çok Alparslan Türkeş ve Erbakan ile zıtlaşan Doğu Perinçek, günümüzde Türkeş ile Erbakan’ın halefi olan Devlet Bahçeli ve Erdoğan ile aynı safta yer almış durumda bir görüntü sergiliyor.
Geçenlerde “Şimdiki siyasî iktidarın rotasını bile biz belirliyoruz” şeklinde, haddi aşan cüretli bir çıkış yapmasına rağmen, iktidar kanadından hiç kimse çıkıp da ona olumlu-olumsuz bir karşılık vermedi.
Bütün bunlar tamam da, Perinçek, acaba bu gücü, bu cüreti nereden alıyor?
Bir siyasî gücünün olmadığı apaçık ortada. Yüzde bir oranında bile oy alamıyor. Buna rağmen, sanki yüzde elliyi temsil ediyormuşcasına ahkâm üstüne ahkâm kesiyor.
En son, üzerine şimşekleri çekeceğini bile bile, Çin’in zulmü altında inleyen Müslüman Uygurları teröristlerle bir tutmaya çalıştı.
Bütün bu cüretkârlığın bir siyasî dayanağı, pâyandası olmadığına göre, demek ki, başka yerlerden görünmez güç ve destek görüyor, Doğu Perinçek.
Biz bundan tam on iki sene evvel de, gündeme geldiği için onunla ilgili bir yazı yazmıştık. Şimdi, 18 Aralık 2008 tarihli o yazının bir özetini takdim edelim:
*
Arka fon müziği, sosyalistlik şarkılarından oluşan İşçi Partisi’nin genel başkanı iken 1991’de Bekaa Vadisi’ne giden Perinçek, orada PKK lideri Öcalan’la defaatle görüşür ve bir dizi röportajlar yapar.
Röportaj ne kelime, Öcalan’la birlikte göründüğü onlarca fotoğraf karesinde ne ararsan var: Yemeler-içmeler, bol gülüşmeli görüşmeler, silâhlı militanları teftiş etmeler, kızlı-erkekli gruplarla selâmlaşmalar, muhabbetli kucaklaşmalar, vesâireler...
Uzun müddet gündemi meşgul eden bu resimler, Perinçek’in dönüp dolaşıp en büyük ulusalcı ve de Atatürkçü kesilmesinden sonra daha bir mucib–i dikkat oldu. O samimî pozlara bakanların hayret ve taaccüp grafikleri yükseldikçe yükseldi.
Bu resimlere herkes kendince bir mânâ vermeye çalışıyor, ancak hiçkimse kesin, yahut galip bir kanaate sahip olamıyordu. Zira, orta yerde biriyle çarpışır vaziyette görünen zıtlıklar vardı.
Hele, Perinçek’in vaktiyle sahibi olduğu “2000’e Doğru” isimli dergide sarf ettiği öyle sözler vardı ki, bunlar onun ne Maoculuğu, ne de Kemalistliği ile bağdaşıyordu.
İşte, o sözlerden birkaç cümle: “Kürt sorununa çözüm demokratik, federal, emekçi cumhuriyetidir. Türk milliyetçisi ve piyasacı düzen partileri, Kürt illerinde iflâs etti... Kürt milleti, kaderini tayin hakkına kayıtsız şartsız sahiptir. Eğer isterlerse ayrı bir devlet kurabilir. Emekçilerin çıkarı, tam hak eşitliği ve özgürlük temelinde, gönül birliği gerçekleştirmektedir. Kürt illerinde referandum yapılmalıdır. Referandumda ayrılığı savunanlar da özgürce propaganda yapabilmelidir.” (Agd, 15 Eylül 1991)
Onun şimdiki ulusalcılık görüşleriyle bağdaşmayan ve ayrılıkçı eğilimleri teşvik eden bu ve benzeri mânâdaki sözleri, İmralı’daki mahkemede (1999) Öcalan’a da soruldu ve karşılığında şu cevap alındı: “Doğu Perinçek’in 1991 yılında kampımıza geldiği ve benimle görüşmeler yaptığı doğrudur. Doğu Perinçek, bana ‘Siz bu şekilde muvaffak olamazsınız. Benim siyasî yapılanmam içinde yer almanız daha doğru olur’ şeklinde telkinlerde bulunuyordu.”
*
İnanıyoruz ki, yıllardır bu millete kan kusturan terör örgütlerinin arkasında, zahiren onların karşısındaymış gibi görünen cereyanlar ve yapılanmalar var. Kendilerini kamufle etmek ve devlet imkânlarından da gönlünce yararlanmak için “zıtlaşma oyunu”nda acayip rol kesiyorlar.
Ama, artık yetmeli ve bitmeli bu tür rol kesmeler! Yani, bu türden kirli ve karanlık oyunların bir şekilde bozulması gerekir. Oyunların bozulması için de, öncelikle savcı ve hâkimlerin tam bir serbestlik ve cesaretlilik içinde çalışması, arkalarında güçlü bir medya ve siyaset desteğinin bulunması lâzım. Tâ ki, ucu hepimize dokunur hale gelen terör belâsı son bulsun ve bu millet huzur, barış, sevgi dolu günleri yaşasın. (18 Aralık 2008)