Halk arasında bilinen ismiyle “Şapka Kànunu”, 28 Kasım 1925 tarihli Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiş oldu.
Bu meseleye dair kànun maddesinin Meclis’te görüşüldüğü gün, yurdun birçok yerinde insanlarımıza şiddetli azap veren bazı gerginlikler yaşandı. O gerginliğin had safhada yaşanan yerlerden biri de Rize oldu.
Rize’deki Ulu Camii imamı olan Hafız Şaban Efendi, şapkanın cebrî kànunlarla millete dayatılması tehlikesine mukabil, camide toplanan cemaate hitaben şu meâlde bir konuşma yaptı:
“Aziz cemaat! Bizler dinimize bağlılık isteriz... Tamam, dine inanmayanlar da serbest olsun. Lâkin, hiç olmazsa inananlara zulüm edilmesin, baskı yapılmasın. Yegâne isteğimiz, sarığımıza, sakalımıza, cübbemize, velhasıl kılık-kıyafetimize dokunulmasın. Şapkayı giymek isteyenler, varsın giysin, ama giymeyenler hapse atılmasın ve cezalandırılmasın.”
Nice zamandır zaten galeyan halinde olan halkı, Hafız Efendinin bu konuşması da yatıştırmaya yetmedi. O gün hiç istenmeyen gelişmeler vuku buldu. Nice canlar yakıldı, nice ocaklar söndürüldü o günlerde.

*
Rize’deki infialden birkaç gün evvel de, Erzurum’da, Muş’ta ve Maraş’ta cami cemaatinden binlerce vatandaşın üzerine ateş açılmış ve pek çok mâsum kurşunlanarak katledilmişlerdi.
Rize’nin mütedeyyin ahalisi, benzer bir durumun kendi muhitlerinde de vuku bulabileceğini hesap ederek olağanüstü bir direniş sergiledi. Öyle ki, mütedeyyin halk, Şapka Kànunu’nun Meclis’ten geçtiğini duyunca, adeta bendini yıkan bir sel gibi meydanlara akın etti.
Bunun üzerine, Balkan Harbinin meşhûr savaş gemisi Hamidiye Zırhlısı, tam teçhizatlı ve mühimmatlı bir şekilde devreye sokuldu. Hamidiye, önce Rize’ye, ardından Trabzon’a doğru yönlenderildi.
*
Rize ile Trabzon arasında sâhil şeridi boyunca, o savaş gemisinden yapılan bombardımanlarla, halka güya gözdağı verilmek istendi; ama ne yazık ki, bu esnada çokça ölen ve yaralanan kimseler oldu.
Hemen ardından, İstiklâl Mahkemesi heyeti (cellât Aliler) tarafından şehirde tanınmış zatlar ve gösteriler esnasında isimleri belirlenmiş olan şahıslar tutuklanarak sorguya çekildi.
Ne var ki, orada yapılan sorgu-yargı safhası tümüyle bir formaliteden ibaretti. İlk etapta, 83 kişi tutuklandı. Bu sayının, daha sonra 140’ı da geçtiği tesbit edildi.
Kezâ, ilk safhada, Rize’de 8 kişi idam edildi. Bilâhare, idamlıkların sayısı 11’e çıkarıldı. (Bkz: Aybars, Ergun; İstiklâl Mahkemeleri-II, s. 311)
*
“Cellât Aliler”in başında bulunduğu İstiklâl Mahkemesi, sırf şapkaya muhalefet ettikleri için, Rize halkını, ulemâ ve eşrafını çok ağır şekilde cezalandırdılar.
Memleketin başka merkezlerinde de benzerleri görülen bu cezalandırma yöntemi, yakın tarihimizde vicdanları sızlatan gaddarane bir sayfadır. Türklük, Müslümanlık bir yana, bunun insanlıkla uzaktan yakından bir alâkası yoktur.
İşte bakın, çok kısa bir süre içinde (hatta aynı gün içinde olduğuna dair rivâyetler de var) karar veren ve infazları gerçekleştiren söz konusu İstiklâl Mahkemesi’nin Rize’deki bilânçosu:
Ulu Cami İmamı Hafız Şaban Hoca, mahalle muhtarı Yakup Çavuş, Islâhiye Köyü İmamı Hasan Efendi, belediye bekçisi Kadir Ağa, Asliye Mahkeme Başkâtibi Hafız Osman Efendi ve kardeşi Avukat Hulusi Bey, Merkez Camii İmamı Hafız Kâmil, Peçelioğulları’ndan Mehmet ve Ahmet Arslan Çavuş kardeşler, Kamburoğlu Hafız Mehmet ve Nakşi Şeyhi Numan Sabit Efendi.
Uyduruk mahkemede bu zatların idam edilmesine karar verilirken, ayrıca 15 kişiye 15’er yıl, 22 kişiye 10’ar yıl, 19 kişiye 5’er yıl hapis cezasının verilmesi de aynı gün karara bağlanmış oldu.