Sevgidir insanın kendi iç dünyasını ve hayatı yaşanabilir kılan aydınlık. Cehalet ve nefret ise insanı boğan karanlık dehliz..
İlim, insanın yol haritası; akıl pusulası, feraset ise cehalet karanlığından çıkaran ışığıdır. Aklın kalbi.. Kalbin aklı..
Gönül dünyasının güzelliği huzurdur. Ancak sevgiyle mutlu olur insan, aile ve toplum. Gönül dünyası sevgiyle fethedilir. Sevgiyle açılır kapalı kapılar, tatlı dil ve güler yüzle çözülür bütün kördüğümler.
ÇÖL..
Yüreğine ve gönüllere sevgi tohumu ekmeyen gül yetiştirebilir mi? Kendisiyle kavgalı olan barışı getirebilir mi? Yüreğini nefret kaplayan kâinatı, çiçeği böceği, kurdu kuşu nasıl sevebilir?.. Sevmeyi bilmeyenler Allah’ın yarattığına hiç saygı duyar mı? Hak, hukuk, adalet vicdan dinler mi?
Şehirleri beton gökdelen ormanına çevirdik. Ekranlara mahkûm edip tembelleştirip uyuşturduk insanı.. Yüzlerce oyuncakla meşgul ettik. Aklını uyuşturup sevgiyi öldürdük. Tüketimi körükledik. Yürekler çöle dönüştü. Ötekileştirdik, şeytanlaştırdık, nefret ektik. Bu iklimde gül bitecek değil ya!
KAVANOZU SALLAYAN KİM?
Çölden 100 tane kırmızı ateş karıncası ile 100 tane siyah karıncayı bir kavanozun içine koyar Bilgin. İlk başta hiçbir sıkıntı ve kaos olmaz. Kardeşçe yaşarlar. Daha sonra kavanozu oldukça şiddetli bir şekilde sallar ve tekrar yerine koyar. Kavanozun içi bir anda savaş alanına döner..
Sonra şöyle açıklar Bilgin olayı: “Kırmızı karıncalar bunu yapan düşmanın siyah karıncalar olduğunu düşünürken, siyah karıncalar bu kaosun sebebi olarak kırmızı karıncaları görmektedir. Oysa çok iyi bildiğiniz üzere, kaosun asıl sebebi sizin ellerinizdir.
Bütün kötülükler, savaşlar, soykırımlar, ırk ayrımcılıklarının hepsinin temelinde bu teori var. Birileri bizi olmak istemediğimiz bir kavanozun içine koyup güzelce sallıyor. Bizimle aynı fikirde olmayanları linç etmemiz gerektiği empoze ediliyor. Tek tip düşünmemiz isteniyor. O amacına ulaşırken; biz birbirimizi linç ediyoruz. Halbuki Allah çeşit çeşit yaratmayı sever. Çünkü çeşitlilik tecellinin zenginliğindendir.
ÇÖZÜM: ÜMİT VE SEVGİ
Çözüm; kaybettiğimizi, kaybettiğimiz yerde aramak. Dönen oyunu fark edip; oyuna gelmemek. İnadına sevgiyi kardeşliği, barış ve adaleti savunmak. Ümitsiz değiliz. İnanıyoruz ki; dünyayı kurtaracak sevgi ve barıştır.
Yeter ki; akıl melekelerimizi, gönül gözümüzü, hayal dünyamızı, ‘öte’lere ait hesabımızı unutmayalım. Umudumuzu karartmayalım.
SIFIR VE ÖZ
Köze dokunur gibi öze dokunmak..
Aşk gibi. Yanan, yakan ve yakılan olmak. Yıkılan ve yakılan..
Yeniden.. ve yeniden doğmak küllerinden ümitle ve aşkla.
***
Ya da özsüz, sözsüz, közsüz kabuk olmak... ömür boyu..
Özü görmeden, özü bilmeden. ..mış gibi yaşamak suya sabuna dokunmadan. Kâinatın sırlarını çözmeden.. kendini tanımadan.. sevgiyi tadamadan.. Elde var sıfır!
Sıfır ‘her şeyi yutan.. hiçbir şey’! Sağında ise, güç katar sana. Solunda ise, soluksuz bırakır..
İÇ VEYA HİÇ OLMAK!
Dalgalanır.. Durulur.. ve yeniden dalgalanır insan. Ne seninledir hayat, ne de sensiz.. Çoğaltıyor sanırken azaltır. Verirken alır. Bitti dediğin yerde ümit doğar.
Doğarken ölmek.. Ölürken doğmak...
Her gün yeniden kurulur dünya ve her gün yeniden yaratılır insan. Sevgi için, sevgi içinde.
İnsan tercihlerinden ibaret ya!. Sevgi mi nefret mi? Hiç mi olacak iç mi? Hayat bilmecesi. İç veya hiç olmak... İşte bütün mesele!
Gün döner.. Güneş döner.. Ay döner... Çocuklar büyür. Yeniler eskir, yollar dürülür, beller bükülür.. Bulutların geçişi gibi, geçmeyecek sanılan yıllar geçer gider ve yaldızlar söner. Birbirimizi sevmedikçe ne çiledir hayat.. Ve ne çetindir hesap günü!..
Hayat, sınav güzergâhı.. Ölüm ise; adalet ve diriliş için geçilmesi gereken kapı.
***
Sevginiz kavi, ümidiniz diri olsun. Günleriniz aydınlık fikirleriyle ve eşsiz güzellikleriyle gelip geçsin efendim.. Muhabbetle.