Eylüle sayılı günler... Usulca kapımıza dayanıyor sonbahar.. Dalından bir bir kopan yapraklar; dünyada misafir olduğumuzu ikaz ediyor sessizce.
Yeşilden kızıla bir renk cümbüşü. Sonbahar bu; kendini yazdıran, kendini okutan..
Tefekkür ve gaflet iç içe.. O her zamanki ikazlarıyla boyuyor her yanı.
En muhteşem ölüm şiirini o yazıyor, sessiz gemiyle ötelere yolculuğu en güzel o tarif ediyor.
VEDA
Nice mevsimler gelip geçiyor, içimizden ve dışımızdan..
Tanpınar: “başka mevsimlerde belki biz şair oluruz, fakat sonbaharın, kendisi şairdir” diye fısıldıyor yine.
Yahya Kemal ise, İstanbul sokaklarını severken not düşüyor: “Fani ömür biter, bir uzun sonbahar olur/ Yaprak, çiçek ve kuş dağılır, tarumar olur.”
“Mevsim boyunca kendini hissettiriyor veda.” Dostlara, sılaya ve gurbete.. Gençliğe ve güzelliğe.. Nihayet dünyaya.. Elveda soluk/baharın ikindi güneşinde, bir gün/batımıdır göçmen kuşların..
Yunus ikazını yineliyor: “Bu can gövdeye konuktur/ Bir gün ola çıka gide/ Kafesten kuş uçmuş gibi..”
GÖÇ
Buğulu bakıyor artık ihtiyar olmuş gözlerimiz. Oysa; daha dündü ‘merhaba’ deyişimiz dünyaya. Düşe kalka sokaklara, minicik ayaklarla mühür bastığımız.
Şimdi şehrin sokaklarında o ‘mahur beste’ çalıyor. Resmigeçitte bütün hatıralar... İstisnası yok; her insan kendi güzeran-ı hayatını yazıyor. Her can, kendi musallasına yürüyor.
Ne bahara ve yaza tutunmak, ne de gençliğe hayıflanmak çare olmuyor. Son pişmanlık fayda vermiyor. Göç çoktan başlamış. Vedalaşma vakti..
RUH
Uçmaya hazır kuş gibi yükselmiş.. Bedeni üzerinde çalışan ameliyat ekibinin, telaşlı hareketlerini gözlüyor. Yapılanları görüyor, konuşanları duyuyor ama anlamıyor. Başka bir zaman boyutuna yansıyan görüntü ve sesler bunlar.. Âdeta bedeniyle ruhu arasına, askıya alınıp dünyanın dışına çıkarılmış bir varlık gibi hissediyor kendini.
Bir film seyrediyor şimdi. Kendi filmi bu.. Varlığın, henüz ruh üflenmeden önceki cansız halinden başlayarak, yaratılış, yaşayış, ölüm ve yeniden diriliş seyri…
Ameliyat bitti galiba.. Üzerinde bembeyaz bir örtü.. sağında solunda yeşil kıyafetli insanlar. Kapılar açılıyor, koridordan geçiyor, asansöre biniyorlar. Dokuzuncu katta duruyor asansör.. Sevdikleri karşılıyor sedyeyi..
IŞIK
Ruh mütereddit hâlâ.. Sonsuzluğa, dostlarının yanına mı uçsa, kafese mi dönse...
Uçma vaktinin gelmediğini anlıyor ve kafese dönüyor..
Bedeni bir külçe gibi yığılıyor yatağa. Üzerinde tonlarca kaya blokları var sanki.. Zaman geçiyor, sonra.. Aralayabildiği gözlerine, aheste aheste damlayan serum ilişiyor, dünyası dönüyor yine..
Ruh yeniden yükseliyor. Bu bir ışık denizi.. gözleri -kararmıyor- gözleri.. ışıkta boğuluyor..
‘Bayıldı ama telaş etmeyin, kendine gelir şimdi’ diyor hemşire.. Ve bir hayat için, bir koşuşturma daha başlıyor.
BERZAH
Evet!
Dünyanın fani olduğunu hatırlatan sonbahar kapımıza dayandı.. Günlerimiz erken kararmaya başladı artık.. Ama inanıyoruz ki; kış gecesinin ardında gözüken berzah baharı ve haşir sabahıdır.. asude mutluluk diyarıdır..