"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Sırat-ı müstakîm konusunda Râzî ve Bediüzzaman

Mehmet ÇETİN
06 Temmuz 2013, Cumartesi
—Fahreddin Râzî’nin vefat yıldönümü münasebetiyle...—

Düşünce ve eserleri ile 12. asrın müceddidi Fahreddin Râzî’yi vefat (6.7.1209) yıldönümünde rahmetle anarken, Fatiha’daki “sırat-ı müstakîm” konusunda Bediüzzaman ile beraber ve farklılıklarını teberrüken hatırlayalım.
İstikametli yolun esasları konusunda her iki müceddidin benzerlikleri ve farklılıkları konusunda Râzî, şeytanın insana üç yol üzerinden nüfuz edebileceğini ifade ederek mevzuya girer. “Bunlar şehvet, gazap ve hevâdır.”1 Bediüzzaman ise insanın bedeninde bir şey yapmak için konulan şehvet, gadap ve akıl duygularının ifrat-vasat-tefrit şeklindeki üç kullanımını zikreder. Bu üç duygunun istikametli kullanımı ise “şecaat, iffet, hikmetin mezcinden ve hülâsasından hâsıl olan adl ve adalete işarettir.”2
Râzî sıraladığı üç şeyin birbirinden gittikçe daha fena olduğunu anlatır. “Şehvet hayvanî; gazap parçalayıcı ve hevâ da şeytanîdir. Buna göre, şehvet bir afettir. Ne var ki gazap ondan daha büyüktür. Gazap, bir âfettir, ne var ki, hevâ ondan daha büyüktür.”
Namazın, bütün edepsizlikleri temizlediğini bildiren âyetten3 medet alarak “fahşâ”dan murad şehvet eserleridir. Âyetin devamında gelen “münker”den maksat, gazap eseridir, “bağy”dan maksat ise hevâ eseridir. Buna göre insan, şehvet ile nefsine, gazap ile başkasına zulmetmiş olur, hevâ ile de zulmü Cenâb-ı Allah’ın celâline taşımış olur.
Râzî, hadîse dayanarak hevâ affolunmayan zulmün kaynağıdır, peşi bırakılmayacak zulmün menşei gazap, Allah’ın affetmesi beklenen zulmün kaynağı ise şehvettir. Hırs ve cimrilik şehvetin; kendini beğenme ve kibir gazabın; küfür ve bid’at ise hevânın neticesidir. Bu altı özellik insanda olduğu zaman yedinci olarak haset meydana gelir. Haset de kötü ahlâkın zirvesidir. Şeytan kınanmışların en kötüsü olduğu gibi Felak Sûresi’ndeki “Haset ettiği zaman haset edenin şerrinden sığınırım” dersini verir. Nihayet şeytana ait bütün kötülüklerin zirvesinde vesvese vardır, der.
Bediüzzaman, sürekli değişikliklere maruz olan bedende ruhun yaşayabilmesi için şehvet, gadap, akıl duygularının yerleştirildiğini ifade eder. Fıtrî olarak bu üç duygunun sınırsız olduğunu ifade ile tefrit, vasat ve ifrat şeklindeki üç kullanım şeklinden misaller getirir.
Şehvetin tefrit mertebesi humuddur ki, ne helâle ve ne de harama şehveti, iştihası yoktur. İfrat mertebesi fücurdur ki, namusları ve ırzları payimal etmek iştihasında olur. Vasat mertebesi ise iffettir ki, helâline şehveti var, harama yoktur.
Gadap, öfke duygusunun tefrit mertebesi, cebanettir, korkaklıktır ki korkulmayan şeylerden bile korkar. İfrat mertebesi tehevvürdür ki, ne maddî ve ne manevî hiçbir şeyden korkmaz. Bütün istibdadlar, tahakkümler, zulümler bu mertebenin mahsulüdür. Vasat mertebesi ise şecaattir ki, hukuk-u dinîye ve dünyevîyesi için canını feda eder, meşrû olmayan şeylere karışmaz.
Akıl duygusunun tefrit mertebesi gabavettir ki, hiçbir şeyden haberi olmaz. İfrat mertebesi cerbezedir ki, hakkı batıl, batılı hak suretinde gösterecek kadar aldatıcı bir zekâya malik olur. Vasat mertebesi ise hikmettir ki, hakkı hak bilir, imtisal eder; batılı batıl bilir, içtinap eder.
Sıralanan dokuz mertebenin altısı zulümdür. Üçü olan şehvetin vasatı iffet; gadabın vasatı şecaat; aklın vasatı ise hikmet olarak adil olmaya işaret ederek adalete dâvet eder. İnsanın bedeninde sağlanması murad olan adalet bu üç duygunun istikametli kullanımıdır.
Bu duyguda şehvet ve gazap konusunda Râzî ve Bediüzzaman’ın beraber, ancak hevâ ve akıl konusunda ise farklı tesbitlerini görmekteyiz. Bahsedilen duyguların mütalâasını her biri kendine göre yapar.
Ahirzamanın müceddidi Bediüzzaman aklı, insanın aslî duygusu olarak ele alır ve istikametli kullanımına işaret eder. Râzî ise düşünce sisteminde akılcı yol kullanmasına rağmen aklı değil hevâyı esas alarak mütalâa yapmayı tercih eder. Kim bilir nice hikmetleri vardır?
Rabbim her iki müceddidin işaret ettikleri istikamette hayatımızı devam ettirmeyi nasip eylesin, âmin.
Not: Bütün okuyucularımızın ve İslâm âleminin Ramazan-ı Şerif’ini tebrik eder, hayırlara vesile olmasını dilerim.

Dipnotlar:
1- Fahreddin Râzî, Tefsir-i Kebir, 1/372.
2- Bediüzzaman Said Nursî, İşârâtü’l-İ’câz, s. 45.
3- Ankebut, 29/45.

Okunma Sayısı: 2156
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı