Yazılarımda kendinden çok bahsediyorsun diyenlerin kulakları iki sefer çınlasın. Söylemek istediklerinizi dillendirerek kendi üzerimden sizleri anlatmaktayım. Nihayetinde insanız ve içerisinde bulunduğumuz hayatı yaşıyoruz. Ortak noktalarımızı terennüm etmeyi bir hizmet tarzı görmekteyim. Bu birinci çınlama için, devamı ikinci çınlama için.
Bana ait olanları dostlarımla paylaşmaktan zevk alırken, ilerleyen hayatımda bu zevkten mahrum kalmaktan endişe etmeye başladım. Yaşım ilerledikçe paraya daha fazla ehemmiyet verme endişesi de bunlardan biri.
Rahmetli babamın yaşlılığında paraya ve mala, önceki hayatına nispeten ziyadesiyle düşkün olması beni hayretlere düşürürken, yaşlanarak o döneme yaklaşmam endişelerimin artmasına sebep oldu. Bu endişeli ve heyecanlı halimin ziyadeleşmesine sebep olan başka bir tesbitim ise çevremdeki yaşlıların benzeri halleridir.
Önceki dönemlerde tezahür etmeyen bu halin ihtiyarlıkta ortaya çıkmasının bir sebebi olmalıdır. Yaşlılık, tükenmişlik sendromunu da beraberinde getiriyor. Servetin, şöhretin ve şehvetin gençlikteki kadar olamayacağı endişesi, bunlara fazlasıyla düşkünlüğe mi yol açıyor? Şöhret ve şehvet konuları ayrı bir yazı konusu olmakla beraber servet konusunu kısmen mütalâaya devam edelim.
İhtiyarlığın başlamasıyla para kazanmanın artık eskisi kadar kolay olamayacağı endişesi etkileyebilir. Dünyadan ayrılığın mukadder vaktine yaklaşılması diğer sebep olmalı. Ahir ömründe yardıma, para kazanmaya muhtaç hale düşme endişesi bir başka acıtıcı sebep olmalı. Elindeki paranın yüzü suyu hürmetine kendisine bakılması üzücü bir sebep olmalı.
Bu derunî duygularla ihtiyarlık vaktinin habercisi olan ikindi namazı çıkışında ihtiyarlara camide sordum. Yaşlıların cevabı benzeri olmakla beraber İmam Efendinin izahı biraz daha dokunaklı idi. “Ahiretten ve ölümden korkan insan, ahir vaktinde adeta ölümü ve ahireti, unuturcasına yeniden ve hırsla dünyaya sarılıp yakınlarının elindeki malı alacak insanlar olarak görür” dedi. Sıralanabilecek başka sebeplerin de olabileceği ihtimalini varsayarak bu halden kurtulmanın yolunu aramamız lâzım.
Güvendiğimiz gençliğimiz gitti, güç ve kuvvetiyle beraber. Alâkadar olduğumuz her şeyin fâni olduğunu görmemiz, ihtiyarlığın verdiği, uyandırdığı şuur olmalı. Bu şuur bizdeki acz ve fakrımızı idrak etmemizi sağladı. Anladık ki gençlik gibi, şu an elimizde sıkı sıkıya tuttuğumuz mal da gidecek, zira muhafazaya âciz ve fakiriz. Bu şuur bizi mala sıkı sıkı sarılmaya değil, Rahim olan Rabbimize samimî olarak duâya, iltica ve tevekküle sebep olmalı, yönlendirmeli.
Cenâb-ı Hakk’ın havl ve kudretine iltica ederek Allah’a güvenme ve teslim olma hakikatine yapışarak, mülkü, mülk sahibine bırakmam gerçeğini anladım, hamdolsun. Nöbet sırası geçmekte olan bir emanetçi olduğumu anlarken bir şeyin daha farkına vardım ki, La havleye çok ihtiyacım var imiş.
Not: Başarılı bir ameliyat geçiren dostum Av. Yakup Alkan’a geçmiş olsun der, Rabbimden şifalar dilerim.