31 Mart 2024 tarihinde yapılan mahallî seçimlerinin üzerinden yaklaşık 18 ay geçti.
Seçimlerde CHP birinci parti olarak çıkmış ve birçok büyükşehir belediye başkanlığını kazanmıştı. Seçimlerin ardından 8 Kasım 2023’te CHP genel başkanı olan Özgür Özel, “normalleşme/yumuşama” adıyla AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile karşılıklı ziyaretler gerçekleştirmişti.
Aradan bir sene geçmeden başta İstanbul ve Adana olmak üzere birçok büyükşehir belediye başkanın tutuklanması bu adımları unutturdu. Şu anda iki parti arasında bırakın normalleşmeyi büyük bir siyasî kavga yaşanıyor.
Bu iki partinin kavgası zaten siyasette olan kutuplaşmayı daha da derinleştirdi. Siyaset dilindeki kirlenmenin ülkeyi getirdiği noktada ortada iken siyasetçilerin kutuplaştıran, ayrıştıran, üslupsuz konuşmaları ve öfke kusan dili artık sokakta şiddete dönüşüyor.
Bu siyasî kavga arasında milletin ekonomi, sağlık ve eğitimdeki meseleleri çözümsüz kalıyor. Muhalefet bu problemleri konuşmak ve iktidara baskı yapmak yerine kutuplaşma tuzağına düşerken, bu iktidarın işine geliyor.
Görünürde siyasetçiler de bu üslûptan şikâyetçi, ama kimse çıkıp, “Biz de yanlış yapıyoruz, bu üslûbu terk edelim” demeyi aklına getirmiyor. İktidar muhalefeti, muhalefet iktidarı suçluyor.
***
ÜÇ AY ÖNCE NE DEMİŞLERDİ?
Geçtiğimiz Mayıs ayında “toplumsal kutuplaşma ile siyasî figürlere yönelik hakaret, şiddet, tehdit ve saldırı olaylarının sebeplerinin araştırılması ve bu şiddet içeren meselelere karşı alınabilecek tedbirlerin tespit edilmesi amacıyla” verilen Meclis araştırma önergesi görüşmelerinde de hem iktidar, hem de muhalefet bundan şikâyet etmişti.
Üç ay önce Meclis’te yapılan görüşmede muhalefet, demokrasi tarihimizin en sert kutuplaşma iklimlerinden birinin yaşandığını ve Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemine geçilmesinden bu yana toplumsal ayrışmanın derinleştiğini, siyasetin rekabetin değil, toplumsal düşmanlığın aracı hâline geldiğini, sosyal medya linçlerinden fizikî saldırılara, basına ve muhalefete yönelen baskılardan ifade hürriyeti kısıtlamalarına kadar uzanan sistematik bir şiddet iklimiyle karşı karşıya olunduğunu söylemişti.
İktidar adına konuşan vekiller ise, temiz dil, doğru üslup ve gerçek beyanların güçlendirdiği takdirde meselelerin çözüleceğini söylemişti.
Hem iktidar, hem de muhalefet “temiz siyaset dili” kullanılmasını konusunda hemfikirdi. “Bu ortamdan çıkmamızın ön şartı kutuplaşma değil kucaklaşmayı, nefreti değil sevgiyi hâkim kılmamızdır” cümlesinde anlaşmışlardı.
Geldiğimiz nokta ortada. Ne kucaklaşma, ne sevgi dili…
***
ARTIK SÜKÛNET ZAMANI
Türkiye’nin önünde çözülmesi gereken çok önemli meseleler varken, ana muhalefet partisi ile iktidar arasındaki gerilim en başta demokrasiye zarar veriyor.
Ülkenin artık asgarî müşterekte birliğe, siyasetçilerin ise itidal ve sükûnete ihtiyacı var. Siyaset artık çatışma aracı olmaktan çıkarılmalı, kamplaşma, kutuplaştırma ve gerginliği yükseltme aracı olmamalı.
Siyaset ayrıştırıcı değil, birleştirici olmalı. Akl-ı selim hâkim olmalı ki, ülke, millet ve demokrasi kazansın, kutuplaştırmadan medet umanlar kaybetsin…
***
KONUŞMADAN ÖNCE…
Sözü özü ve kutuplaştıran kim varsa özellikle de siyasetçilere merhum Süleyman Demirel’in şu sözlerini bir kez daha hatırlatalım:
“Konuşmaya başlamadan önce şu 4 cümleyi hatırlayın: Söylediklerimin gereği var mı? Anlattıklarım iyilik ve şefkat ihtiva ediyor mu? Söylediklerim birini incitiyor mu? Söz ettiklerim sessizliği bozacak kadar değerli mi?” (Derleyen: Prof. Dr. Osman Müftüoğlu)
Meşhur bir söz vardır: “Söz ağızdan çıkana kadar senin esirindir. Ağızdan çıktıktan sonra sen onun esiri olursun…”
Siyasî kavganın kimseye bir faydası yok ama millete çok zararı var. O yüzden “yeter artık” deme zamanı geldi…