5. HALİFE (2)
Bediüzzaman, istibdatın zararlarından ve kötülüklerinden şeriatı tenzih etmek, şeriatın istibdata müsait olduğu batıl tevehhümünü ortadan kaldırmak için şer’i ölçüler ile meşrutiyetin değerlendirilmesi gerektiğini aşağıdaki ifadelerde ortaya koymuştur.
“İstibdadın ve zaman-ı mazinin seyyiatı din ve Şeriatı lekedar etmemek için, Meşrûtiyeti Şeriat libasıyla göstermek ve tatbik etmek zarurîdir. Hulefa-ı Râşidînin ve Ömer bin Abdülaziz’in zamanlarını taklit edebiliriz.”1
Peygamberimizin istikbalden haber verdiği bir hadis-i şerifinde “Benden sonra hilâfet otuz sene sürecek, ondan sonra da ısırıcı saltanat şeklini alacak; sonra ceberût ve fesâd-ı ümmet meydan alacak.”2 demiş ve dediği de aynen vuku bulmuştur.
Bu 30 yıllık hilafet dönemi içinde 5.Halife olarak hilafet vazifesi ifa eden Hz.Hasan’ın(ra) altı aylık dönemi de vardır. Kardeş kanı dökülmemesi için hilafetten feragat eden Hz.Hasan’ın (ra) hilafeti tamamlanamamış ve yarım kalmıştır.
İşte burada zühd, takva ve adaleti ile, ısırıcı Emevi saltanatı içinde iki buçuk yıl bir nevi Hulefa-ı Raşıdin dönemi oluşturan Ömer bin Abdülaziz, saltanat taraftarı yakınları tarafından zehirlenerek şehid edilmiş, 5.halifelik Hz.Hasan’dan (ra) sonra 2.defa yine yarım kalmıştır.
Gerek Hz.Hasan (ra) ve gerekse de Ömer Bin Abdülaziz’i referans alan ve onlardan sıkça bahseden Bediüzzaman, “Bir asrı saadet Müslümanı” olarak zamanımızı Ömer bin Abdülaziz üzerinden Hz.Hasan’a ve dolayısıyla Asr-ı Saadete bağlayan bir istikamet çizmiştir.
Talebesi Hüsrev’e yazdığı mektupda şu ifade yer alır: “Hazret-i Hasan Radıyallahu Anhın altı aylık hilafetiyle beraber Risale-i Nur’un Cevşenü l-Kebirden ve Celcelutiyeden aldığı bir kuvvet ve feyizle vazife-i hilafetin en ehemmiyetlisi olan neşr-i hakaik-i imaniye noktasında Hazret-i Hasan Radıyallahu Anhın kısacık müddetini uzun bir zamana çevirerek tam beşinci halife nazarıyla bakabiliriz. Çünkü, adalet-i hakikiye ile bu asırda insanları mes ud edebilir bir istidatta bulunan, Risale-i Nur dur ve onun şahs-ı manevisi, Hazret-i Hasan Radıyallahu Anhın bir muavini, bir mütemmimi, bir manevi veledi hükmündedir diye senin mektubunu tadil ettim.” 3
Bu lahikada öncelikle iki nokta öne çıkmaktadır;
1.Hilafet vazifesinin en önemli konusu olan iman hakikatlerinin Risale-i Nur tarafından neşri,
2.Risale-i Nurun tam bir adaletle tüm insanlığı mesud edebilme potansiyeline sahip olması.
Diğer bir mektupta ise hilafetin en önemli görevinin hakiki adaleti sağlamak, bunu da kalıcı ve sürekli hale getirmek olduğu vurgulanmakta ve bu görevin de Risale-i Nurun şahsi manevisine ait olduğu ifade edilmektedir.
“Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm Hazretleri kendilerinden sonra hilafetin otuz sene olduğunu ihbar buyurmuşlar. Hazret-i Hasan Radıyallahü Anh’ın altı aylık hilafetiyle tamamlanan adalet-i hakikiyeyi ihya eden hiçbir veliyy-i azîm bulunmamış. Evet âdil çok şahıslar gelmişler, adalet-i hakikiyeyi tatbik etmişler. Fakat zaman-ı idarelerine inhisar etmiş, âlem-i İslâma teşmil edememişler.
Biz Risale-i Nur’a bakıyoruz görüyoruz ki, adalet-i hakikiyeye sarılmış gidiyor ve kanaatımız kat’îdir ki öylece de gidecektir.“4
Tüm bunlardan anlıyoruz ki; 5.Halifelik ünvan ve yetkisi Risale-i Nur’dadır. Onun ölçü ve değerleri insanlığın dünyevi ve uhrevi saadetlerine cevap verebilecek bir vüsattedir.
Tam adalet ve hakiki medeniyet arayışları Kur’an tefsiri olan Risale-i Nur‘da cevabını bulabilir.
Dipnotlar:
1 Makalat 39
2 Müsned, 5:220, 221
3 Emirdağ Lahikası 1,139
4 Gayrimünteşir Emirdağ Lahikaları (Talebe Mektupları)