Ermenek’ten Aysel Yıldız: “Filistin davasını nasıl anlayacağız? Mescid-i Aksa’nın bizim için önemi nedir?”
Bu Namertliktir
Filistin’in hayat-memat meselesi ile ilgili olarak âlem-i İslâm neden ses çıkarmıyor? Razı mıdırlar bu durumdan? “Durun bakalım. Ne yapıyorsunuz orada? İnsan onlar, hayvan değil! Savaş böyle mi yapılır? Savaşın bir hukuku yok mudur? Savaş asker askere, erkek erkeğe yapılmaz mı?” demiyorlar!
Bu ne? Kadınları, çocukları, yaşlıları öldürmek savaş mıdır? Hele çocukları… Çaresiz, silâhsız, amansız, namertçe… Bu nedir? Namertliktir! Bu korkaklıktır! Bu katliamdır.
Resulullah’ın Bedir Savaşında “Çocukları, kadınları, yaşlıları öldürmeyin” sözü hâlâ kulağımda çınlar!
Bu savaş değildir! Bu, bir neslin kıyımıdır! Sessizce, savaş görünümüyle, dünyayı aldatarak ve dünyanın gözü önünde.
Kral Faysal’ın Gayreti
Suudi Arabistan kralı, merhum Kral Faysal Kudüs’ün işgalden kurtulmasını hayatının gayesi bilmişti. 1964 yılında ağabeyi kral Suud’dan vazifeyi devralır almaz, İsrail’in Kudüs’teki ve Filistin’deki zulümlerine ses çıkarmayan ülkelere petrol ambargosu uyguladı.
Kral, Cidde radyosunda on üç dilde İslâm dünyasına açıkça hitap etti.
“Kardeşlerim neden bekliyorsunuz? Dünyanın vicdana gelmesini mi bekliyorsunuz? Nerede dünyanın vicdanı? Mukaddes Kudüs-ü Şerif bizleri çağırıyor. Kendisini kurtarmamızı bekliyor. Ölümden mi korkuyoruz? Allah yolunda cihad ederek ölmekten daha faziletli ve şerefli bir ölüm var mıdır? Harem-i Şerifimiz olan Kudüs ve mukaddesatımız işgal ve tecavüz altındadır. Ve aşağılanmaktadır. Orada günahlar, orada Allah’a isyan ve ahlâkî çöküntüler vardır. Arzumuz milliyetçilik, ırkçılık ve bloklaşma değildir. Bizim isteğimiz dinimiz, inancımız, mukaddesatımız ve harim- i İslâm için İslâm milliyeti ve İslâmî uyanıştır.”1
Kralın bu konuşması Bediüzzaman’ın, “Hakikî milliyetimizin esası, ruhu ise İslâmiyet’tir.”2 hakikatinin bir tecellisi idi.
Merhum Kral Faysal bu konuşmadan sonra ne mi oldu? Yeğeni tarafından bıçaklanarak şehit edildi.
“Dünyanın vicdana gelmesini beklemeyin” sözü hâlâ kulaklarımızda çınlamaktadır.”
Ölümü İsteyin!
Yahudîler en fazla ölümden korkuyorlar. Onlar dünya için çalışırlar. Ölümü isteyemeyeceklerdir. Dolayısıyla Allah için ve ahirette haklı pozisyonda olmak için çalışamazlar. Bu nedenle Kur’ân, Yahudîlerin istedikleri cevabı şöyle veriyor:
"Eğer (iddia ettiğiniz gibi) Allah katındaki ahiret yurdu (Cennet) diğer insanlar için değil de, yalnız sizin içinse ve doğru söyleyenler iseniz haydi ölümü isteyin!"3
Yahudîleri İspanya’dan kurtaran maalesef ki, Osmanlıydı. 1492 yılında Endülüs devleti yıkıldıktan sonra kraliçe İzabella’nın emri ile Müslümanlar ile Yahudîler etnik temizliğe tâbî tutuldular. Müslümanlar Osmanlı tarafından kabul edildi. Osmanlılar Yahudîleri de vatansız bırakmadılar. Ülkelerine kabul ettiler ve Selanik’te onları iskan ettiler.
1665 yılında ise İzmir’de Sabatay Sevi, kendisini mehdi ilân etti ve İzmir’den hareket başlattı. Bu yüzden Osmanlı’da idamla yargılandı. Fakat iş mahkemeye düşünce Sabatay Sevi, Müslüman olduğunu söyleyerek idamdan kurtuldu.
Yahudîler o günden itibaren Selanik’te yerleşerek, kendi dinî kimliklerini de gizlediler Onlara Sabatayist dendi. Ve Müslüman nüfustan hepten gizlendiler. Ama İsrail devletini gizlice savundular.
İsrail hep haksız gerekçelerle bu günlere geldi. Bugün de insanlığın başına böyle fecaat açtılar.
Dipnotlar:
1- Bekir Berkle Hatıralar, M. N. Sungur, s.
2- Eski Said Dönemi Eserleri, s. 254
3- Bakara Suresi: 94.