İsrail’in 9 Eylül 2025’te Doha’da Hamas liderlerinin müzakereler için toplandığı binayı savaş uçaklarıyla vurması, İsrail ile Körfez ülkeleri arasındaki ilişkilerde bir dönüm noktasını teşkil ediyor.
Saldırılar, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn’in 2021’de İsrail’le imzaladığı İbrahim/Normalleşme Anlaşmalarının da sorgulanmasına yol açıyor.
İsrail’in Doha’yı bombalaması, Tel-Aviv’in İbrahim/Normalleşme Anlaşmalarını ve daha genel anlamda “bölgesel normalleşme stratejisi”ni, “güç kullanarak güvenliği”ni sağlama gayesiyle gözden çıkarılabilir olduğunu ispatladı.
Yine İsrail, Doha saldırılarıyla İbrahim/Normalleşme Anlaşmalarını ilk defa tehlikeye atabileceğini de gösterdi. Bununla ilgili olarak Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Dışişleri Bakan Yardımcısı Lana Nusseibeh, Doha’nın vurulmasından bir gün önce 8 Eylül 2025’te Abu Dhabi’deki Hili Forumu’ndaki konuşmasında “İsrail’in Gazze’deki işgalinin bölgedeki radikalleşme ve istikrarsızlık riskini arttırdığını; ve İbrahim/Normalleşme Anlaşmalarının Hamas ve İsrailli aşırılıkçılar tarafından rayından çıkarıldığı”nı belirtmişti. Nusseibeh, anlaşmalar hakkında “Böyle bir riskin her zaman farkındaydık” ifadesiyle, anlaşmalara yönelik tehdit beklentisinde olduklarını bildirdi.
Nusseibeh’in 8 Eylül 2025’teki konuşmasından önce de BAE 04 Eylül 2025’te “İsrail’i, işgal altındaki Batı Şeria’yı ilhak etmesinin kırmızı çizgiyi aşma anlamına geleceği ve iki ülke ilişkilerini normalleştiren İbrahim/Normalleşme Anlaşmasının ruhunu zedeleyeceği” hususunda uyarmıştı.
Bir süredir Körfez ülkeleri, ekonomik/ticarî anlaşmalarının geleceğine odaklamış ve Filistin meselesine duyarsız kalmakla eleştiriliyorlar. Ancak Gazze’deki işgalin oldukça uzun sürmesi ve İsrail’in savaşını Doha’yla birlikte 8 cepheye yükseltmesi gibi gelişmeler, Filistin/Gazze konusunun tekrar Körfez ülkelerinin gündemine getirdi. Ayrıca Katar önce İran’ın sonra İsrail’in hesaplaşmalarının sahası oldu. Elbette BAE ve Suudi Arabistan’ın yanı başındaki tehdit niteliğindeki gelişmeleri kabul etmesi mümkün değil.
Zaten İsrail’in “Batı Şeria’yı ilhak, Gazze için Riviera ve Yahudi yerleşimciler için East-1/E-1” vb. ortaya attığı planlar BAE Emiri Muhammed bin Zayed El-Nahyan’ın 3 Eylül 2025’te Suudi Arabistan’ı ziyaret etmesinin sebebiydi. Aynı planları istişare hususunda Ürdün Kralı II. Abdullah’ın da 7 Eylül 2025’te BAE gezisi biliniyor. Dolayısıyla hem bölge ülkelerinin, hem de İbrahim/Normalleşme Anlaşmasının taraflarının İsrail kaynaklı güvenlik ve istikrar endişeleri mevcut. Doha’nın vurulmasıyla zikredilen endişelerle Arap Ligi (AL), Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ve İslâm İşbirliği Teşkilatı (İİT) toplantılar düzenlediler.
Diğer taraftan Katar’da 15 Eylül 2025’te AL ile İTT’nin birlikte zirve düzenlerken, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun İsrail’i ziyareti de ABD’nin, Doha’nın vurulmasında, nerede/kimin yanında durduğunun delilidir. Başka bir ifadeyle ABD Başkanı Donald Trump’ın birinci ve ikinci görev dönemlerinin izlediği politikalar birbirinden farzlılık arz ediyor.
Aslında “İsrail’in sınır tanımayan strateji ve saldırıları karşında, Körfez monarşilerinin ulusal güvenliği ve istikrarı gibi konularda bir âciliyet duygusu” oluştu. Bununla birlikte Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen Safadi’nin “İsrail’in hegemonyasını dayatarak Ortadoğu haritasını değiştirmek ve Ortadoğu’yu yeniden şekillendirmek tehditlerine karşı, Ortak Arap Eylemi çağrısında” bulundu. Özellikle Doha’daki bombalamanın ardından bölgede “savunma” kavramı daha fazla konuşulmaya başlandı. Yani bölge ülkelerinin, anlaşma ilişkisinden, İsrail’e karşı savunmaya yöneldikleri anlaşılıyor.
Doha saldırılarının, İsrail’le imzalanan İbrahim/ Normalleşme Anlaşmaları’nın bölgeye güvenlik-istikrar getirmediği ve özellikle Körfez ülkelerinin Filistin meselesini görmezden gelemeyeceklerini gösterdi. Artık bölgede ABD’nin güvenilirliği sorgulanırken, İbrahim/Normalleşme Anlaşmalarının sonuna gelindiği tartışılıyor.