"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bozulmuş ikinci Avrupa’ya hitap ediyorum

Mehmet Pekel
05 Ocak 2024, Cuma 02:26
Bediüzzaman Avrupa konusundaki eleştirilerini, bazılarının yaptığı gibi Avrupa’nın tamamına ve körü körüne değil “Belki, felsefe-i tabiiyenin zulmetiyle, medeniyetin seyyiâtını mehâsin zannederek beşeri sefâhete ve dalâlete sevk eden bozulmuş ikinci Avrupa’ya hitap ediyorum.”5 diyerek yanlışa düşen 2.Avrupa’ya karşı ortaya koymuştur.

GEZİ: AVRUPA NOTLARI - 1
MEHMET PEKEL

90’lı yıllardan itibaren belirli aralıklarla ve çeşitli gerekçelerle ziyaret ettiğimiz Avrupa’ya, son olarak Ekim ayı içinde yeni bir toruna hoş geldin demek, anne ve babanın sevinç ve mutluluklarına ortak olmak üzere geldik. Avrupa seyahatini düşünürken hizmet eksenli ziyaret ve faaliyetler de planlarımız arasındaydı. Ayrıca Avrupa’nın gelişmişlik düzeyi ve sosyal hayatı da ilgi alanımız içindeydi. Çünkü Avrupa; gelişmiş endüstrisi, yetiştirdiği bilim adamları, kurduğu ekonomik ve siyasi birlik, etkilediği dünya değerleri açısından izlenmesi gereken bir konumdaydı.

Bediüzzaman’ın Avrupa hakkındaki değerlendirmeleri yazımızda bize önemli ölçüde kılavuzluk edecek, Avrupa’yı daha iyi anlamamızı ve değerlendirmemizi sağlayacaktır.

İki yıl önce Yeni Asya Gazetesinde “Avrupa’da üç devlet üç şehir” başlığı altında yayınlanan yazı dizisinde Bulgaristan’da Sofya, Sırbistan’da Belgrad, Avusturya’da Linz şehirleri ile ilgili ve bilgiler vermeye çalışmış, o şehirleri tanıtmaya çalışmıştık. Bu yazı dizimizde de Nur hizmetleri ile öne çıkmış Avusturya’nın ve Almanya’nın bazı şehirlerini tanıtmaya ve oralardaki nur faaliyetlerini anlatmaya çalışacağız.

Öncelikle 40 gün kadar kaldığımız ve imkanlar ölçüsünde gezebildiğimiz Avusturya’dan bahsedelim, sonra Almanya’ya geçelim. Ama tüm bunlardan önce Avrupa hakkında genel bir değerlendirme yapmak sanırım faydalı olacaktır.

AVRUPA

İslam dünyasının geri kalması ve Avrupa’nın ilerlemesini analiz ettiği Sünuhat adlı eserinde Avrupa hakkında şu çarpıcı değerlendirmelerde bulunan Bediüzzaman, “Umum Hıristiyanın kilisesi ve mâden-i hayatı olan Avrupa’nın vaziyet-i fıtriyesidir. Zira dardır, güzeldir, demir madenidir, girintili çıkıntılıdır. Deniz ve enharı bağırsaklarıdır, bâriddir. Evet, Avrupa küre-i zeminin hums-u öşrü iken, nev-i beşerin bir rub’unu letâfet-i fıtriyesiyle kendine çekmiş”1 tespitiyle son derece gerçekçi jeopolitik ve sosyo-ekonomik bir analiz ortaya koymuştur.

Bediüzzaman’ın Avrupa’yı bu kadar gerçekçi analiz etmesinde elbette onun Rusya esaretinden dönüşünde uğramış olduğu Leningrad, Petersburg, Varşova, Viyana, Sofya gibi şehirleri ziyaret etmesi ve o şehirlerde gördüğü gelişmişlik düzeyinin de etkisi vardır. Avrupa 10 milyon kilometrekare yüzölçümü, 745 milyon nüfusu, 50 ülkeden oluşan etnisitesi, çok çeşitli dil ailelerine sahip dil yapısı, kuzeyde Arktik okyanusu, batıda Atlas okyanusu, güneyde Akdeniz  ve doğuda Asya kıtası ile çevrili bir kıtadır.

Jeopolitik ve sosyo-ekonomik konumu itibariyle Avrupa; tüm tarihi boyunca başta mezhep ve ulus savaşları olmak üzere çeşitli savaşlara sahne olmuş, göçlere maruz kalmış, salgınlarla uğraşmış, hanedanlar arası mücadelelere tanıklık etmiş yaşlı ve yorgun bir kıtadır.

Bediüzzaman’ın Avrupa ile İslam memleketlerini kıyasladığı  bir değerlendirmede ise “ağleb-i hükemanın garbda ve Avrupa’da gelmesi”2 ifadesiyle Avrupa’nın vahiyden koptukça gerçekliğe ulaşma konusunda felsefi arayışlara yöneldiğini, bu yönelimin de onları rahatlatmadığını ve şekavete sürüklediğini ifade etmektedir. Tüm bunların da sonucu olarak da Avrupa, dünyayı iki büyük savaşa sürükleyerek büyük felaketlere neden olmuştur.

“Menfî esasata bina edilen ve Karun gibi “bu servet bilgim sayesinde bana verilmiştir” deyip, ihsân-ı Rabbânî olduğunu bilmeyip şükretmeyen ve maddiyun fikriyle şirke düşen ve seyyiatı hasenatına galip gelen şu medeniyet-i Avrupaiye öyle bir semavî tokat yedi ki, yüzer senelik terakkîsinin mahsulünü yaktı, tahrip edip yangına verdi.”3  ifadeleri ile Bediüzzaman iki dünya savaşının gerçek nedenlerini ve sonuçlarını ortaya koymuştur.

1914-1918 yıllarında yapılan 1.Dünya Savaşı ve 1939-1945 yılları arasında yapılan 2.Dünya savaşı Avrupa’da başlamış ve tüm dünyaya yayılmış milyonlarca insan kaybedilmiş, ekonomiler çökmüş, medeniyetler tükenme noktasına gelmiştir. Bediüzzaman’ın “İslâmların en can alacak damarlarını kesmeye her vakit âmade ve dessas, medenî engizisyon taassubuyla, maddiyunun dinsizliğiyle yoğrulmuş ve medeniyetlerinin galebesiyle mest-i gurur olmuş bir müsellâh kitlenin kışlası veya büyük bir kilisesi olan avrupanın medeniyetidir.”4 tespitini doğrulayan süreçler yaşanmıştır.

Bediüzzaman Avrupa konusundaki eleştirilerini, bazılarının yaptığı gibi Avrupa’nın tamamına ve körü körüne değil “Belki, felsefe-i tabiiyenin zulmetiyle, medeniyetin seyyiâtını mehâsin zannederek beşeri sefâhete ve dalâlete sevk eden bozulmuş ikinci Avrupa’ya hitap ediyorum.”5 diyerek yanlışa düşen 2.Avrupa’ya karşı ortaya koymuştur.

Bediüzzaman, değer yargısını, asr-ı saadeti mutluluklar ülkesi ve medeniyet-i fazıla haline getiren adalet-i mahza hakikati üzerine bina etmiş, insanları, olayları ve medeniyetleri bu perspektiften değerlendirmiştir. Bu bakış açısı, aynı zamanda tüm insanlığın da gelecek ile kaygılarının giderileceği ve mutluluk ve huzur ikliminin  sağlanacağı bir dünyanın oluşmasına hizmet edecektir.

Bunun için, iki Avrupa, iki medeniyet, iki felsefe, iki adalet gibi, toptancı olmayan yaklaşımlarla yeni bir paradigma ortaya koymuştur.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra 1951 yılında Avrupa Kömür/Çelik Birliği ile başlayan Avrupa ülkeleri arasındaki dayanışma ve yardımlaşma, nihayetinde 1992 Maastricht anlaşması ile Avrupa Birliği adını alarak 27 ülkenin üye olduğu siyasi ve ekonomik bir entegrasyona dönüşmüştür. 

Dünyada Avrupa Birliği müktesabatı ile oluşturulan normlar ve bu normlara  uyum kabiliyeti ülkeler için demokratiklik ve gelişmişlik göstergesi olarak kabul edilmektedir.

Bediüzzaman’ın ”Yanlış anlaşılmasın, Avrupa ikidir. Birisi, İsevîlik din-i hakikîsinden aldığı feyizle hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye nâfi san’atları ve adalet ve hakkaniyete hizmet eden fünunları takip eden bu birinci Avrupa’ya hitap etmiyorum.”6 sözleri tam da Avrupa Birliği müktesabatında ifadesini bulan demokrasi, hukukun üstünlüğü, bağımsız ve tarafsız yargı, insan hakları, adil paylaşım, şeffafiyet, hesap verilebilirlik gibi değerler, insanlığa semavi dinlerin verdiği feyizle sağlanmıştır.

Her ne kadar Avrupa son yıllarda genel olarak birinci Avrupa değerlerinden uzaklaşıp ikinci Avrupa refleksiyle hareket etse de bunların konjonktürel ve geçici olarak değerlendirilmesi gerekir.

Avrupa ziyaretimiz sırasında Almanya’da Şükrü Bulut, Avusturya’da Mikail-Bilal Yaprak’ın izlerini ve hizmetlerini müşahede ettiğimizi ifade etmeliyim.

Şahs-ı manevi ve istişarelere aktarılmış nur hizmeti, Türkiye’de olduğu gibi kıyamete kadar Avrupa’da da devam edecek ve yeni nesiller bu bayrağı dalgalandırmaya devam edecektir.

AVUSTURYA

Osmanlı tarihinde iki sefer kuşatılıp alınamayan başkent Viyana ile özdeşleşmiş bir Orta Avrupa ülkesi olan  Avusturya, 9 milyon nüfusu 84.000 kilometrekare yüzölçümü ve Avrupa Birliği üyeliği, gelişmiş ekonomisi ve 57.000 USD ferd başına düşen milli geliri ile dünyanın en zengin ülkeleri arasında gösterilmektedir.

Osmanlı İmparatorluğu ile Avusturya /Macaristan İmparatorluğu adı altında çeşitli savaşlar yapan Avusturya, Habsburg hanedanı tarafından çok uzun yıllar yönetilmiştir. Ülkenin bir çok yerinde Viyana kuşatmalarını ve savaşlarını sembolize eden anıtlar vardır. Özellikle Viyana’da bu anıtlar Osmanlı'nın mağlubiyetini sembolize eden rahatsızlık verecek figürler taşımaktadır. 1.Dünya Savaşında Almanya ile müttefik olan Avusturya, 2.Dünya Savaşında Almanya tarafından ilhak edilmiş, savaş sonrasında Avusturya Cumhuriyeti olarak yeniden kurulmuştur. Ekonomisi makine üretimi,turizm ve tarıma dayanan Avusturya gölleri ile de meşhurdur. 

GRÜNBURG

İçinden Steyr nehrinin geçtiği Grünburg kasabası Yukarı Avusturya’da yeşillikler içerisinde tipik bir Avusturya kasabasıdır. Mondi kağıt fabrikası başta olmak üzere birçok sanayi kuruluşunu barındıran Grünburg’un bizi ilgilendiren tarafı ise Nur hizmetleri için bu kasabanın bir merkez oluşudur. Civar fabrikalarda çalışan  gurbetçilerin inşa ettiği cami ve Nur gönüllülerinin yaptığı iki katlı, geniş hizmet merkezi Steyr nehri gibi, Grünburg ve çevresine hayat vermektedir. Bu merkez; haftada bir yapılan umumi sohbetlere, tatillerde gerçekleştirilen okuma programlarına ve Avrupa çapında yapılan toplantılara ev sahipliği yaparak çok önemli vazifeler deruhte etmektedir.

WELS

Yukarı Avusturya eyaletinde, Traun nehri çevresinde kurulmuş şehir 65.000 nüfusa sahiptir. Yeşillikler içerisinde tarihle tabiatın iç içe olduğu şehir hayvanat bahçeleriyle tanınmıştır. Polheim sarayı, Medien kültür evi ve diğer renkli evler görülmeye değer yerlerdir. Bizi ilgilendiren tarafı ise Avusturya’da nur hizmetlerinin ilk başladığı mahal olmasıdır.  

STEYR    

Yukarı Avusturya’nın üçüncü büyük şehri olup, tarihi yapıları, ırmakları, sanayi kuruluşları ile önemli bir kenttir. Nur hizmetlerine bir dönem ev sahipliği yapan önemli bir merkezdir.

SALZBURG

Avusturya’nın dördüncü büyük kenti olup, adını zengin tuz yataklarından almıştır. Salz, tuz demektir. Alp dağlarının eteğinde Salzach nehrinin çevresinde kurulmuştur. Temiz, sakin tarihi ve tabii güzellikleri ile Avrupa’nın en güzel şehirlerindendir. Meşhur “Türk Marşı”nın bestecisi klasik müzik dahisi Mozart’ın doğum yeridir. Mozart, Osmanlıların gelişmişlik düzeyinin Avrupa’da hayranlık uyandırdığı ve Viyana kuşatmalarının yaşandığı yıllarda Mehter marşlarındaki ritm gücünden etkilenerek bu marşı bestelemiştir. Mehter takımlarının giysileri ve çalgıları da tüm Avusturya’yı etkilemiş özellikle Avusturya saraylarında revaç bulmuştur. Türk kahve kültürünün Avusturya’da makes bulması da bu yıllara rastlar. Türk Marşı ve mehterin Avrupa’daki etkileri bize kültür değişimlerinin gelişme ve güçle de bağlantılı olduğunu göstermektedir. Salzburg, Mozart markalı çikolatalar, küçük sevimli dükkanlar, yüzlerce yıllık tarihi binalar ve abidevi yapıları ile çok iyi korunmuş bir Orta Avrupa kentidir.

Hemen hemen tüm Avrupa’da görülen bir nehir etrafında yerleşimin güzel örneklerinden biridir. Şehir dünyanın her yerinden gelen ziyaretçilerine görsel bir şölen sunmaktadır. 

Dipnotlar: 1) ESDE, s.383., 2)Tarihçe-i Hayat, s.574., 3) Kastamonu Lahikası, s.39., 4) ESDE, s.385., 5)Mesnevi-i Nuriye, s.168., 6) a.g.e., s.168

 —DEVAM EDECEK—

Okunma Sayısı: 2982
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı