"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Yeni Anayasa” tartışmaları üzerine

Mehmet Pekel
27 Şubat 2021, Cumartesi
Türkiye’de “bitmeyen senfoni” gibi, belirli aralıklarla kamuoyunda tartışılan “yeni anayasa” teşebbüslerinin bir yenisi, iktidar tarafından bu günlerde tekrar gündeme getirilmektedir.

2011 seçiminden sonra büyük bir heyecanla yapılan “yeni anayasa” çalışmalarında altmış maddelik mutabakatın devamının gelmemesi ve çalışmaların sonuçsuz kalması, on sene daha 1982 ihtilâl anayasası ile devam etme mecburiyeti doğurmuştur. Üstelik bir takım yamalarla “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi”ne geçiş de sağlanarak. Her kesimin şikâyet ettiği anti demokratik maddeler ihtiva eden bu anayasa ile devam etmek bir demokrasi ayıbı olarak siyasilerin sırtında durmaktadır. 

Anayasalar temel metinler olup, yasalara ve sayısız yönetim dokümanlarına kaynaklık eden, bir milletin geleceğini, mutluluğunu ya da mutsuzluğunu belirleyen bir öneme sahiptir. Ne yazık ki, bizde yapılan anayasalar ya Batıdan alınmış ya da vesayet odakları tarafından millet devre dışı bırakılarak hazırlanmıştır.

Cumhuriyet döneminde; 1921 ve 1924 Anayasaları dışında ne 1960’ta, ne 1982’de “toplumun ortak yaşama mutabakatı” metinleri olan anayasalar ne yazık ki milletin topyekûn kalbinin attığı yer olan parlamentoda hür bir ortamda yapılamamıştır.

Yeni anayasa; 21. yüzyılın tam demokrasi, adalet, temel hak ve hürriyetler, teknolojideki olağan üstü hızlı gelişmelere uyum kabiliyeti ile mücehhez, merkezinde insanın olduğu, ferdi devlete ezdirmeyen hürriyetlerin güvenlik politikalarına feda edilmediği bir anlayışla yapılmalıdır.

Gelin görün ki, kimi yetkililerin anayasa konusundaki açıklamaları “Yeniden kuruluş anayasası” ya da “1921 anayasası ruhu” refere edilerek “millete mal olmuş bir anayasa” ifadesi ile çalışmaların nereye evrilebileceği konusunda hayal kırıklığı doğuracak gelişmelerin olabileceğini göstermektedir.

1921 Anayasası’nı yapan meclis, Kurtuluş Savaşı’nı yapan, mebusların milletin her kesiminin temsil edilebildiği mücahid bir meclistir. Anayasa da “teşkilât-ı esasiye” olarak adlandırılmıştır. “Ahkâm-ı Şeriye” uygulamaları da dahil olmak üzere bir çok görev meclisin sorumluluğundadır. Devletin dini “din-i İslâm”dır ibaresi en önemli maddelerdendir. Yasama ve yürütme görevleri meclise verilmiştir. Yargıdan bahsedilmemiştir. Dolayısıyla “tevhid-i kuva” diye bilinen kuvvetler birliği tercih edilmiştir. Yasama, yürütme erkleri mecliste toplanmıştır. Bilâhare yargı gücü de meclis tarafından kullanılmıştır. Yeni teşekkül eden ve İstiklâl mücadelesi yapmak zorunda olan bir mecliste bu yetkilerin toplanması dönemin şartları da dikkate alındığında bir derece makuldür.

Milenyum çağında, “malikiyet ve serbestiyet” döneminin başladığı bir dünyada yeni anayasanın; kuvvetler ayrılığı prensibi olmaksızın toplumu hür, âdil, demokrat değerlerle buluşturması mümkün değildir. Günümüzde yargı bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü, hürriyetlerde yaşanan problemler bütün canlılığı ile ortada dururken…

Eğer yapılmak istenen cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini tahkim etmek, anayasal zeminini kuvvetlendirmek ve tek adam rejimini geri döndürülemeyecek biçimde yerleştirmek ise bundan ülke ve toplum zarar görür. Toplumu kutuplaştırmayan, herkesi kucaklayabilen, kimseyi ötekileştirmeyen herkesin sahiplenebileceği ve bizim diyebileceği bir anayasa toplumun en az elli yıllık özlemidir. Bunu heba etmek toplumun geleceğini ipotek etmek demektir…

Yüz on yıl önce Sultan Abdülhamid Han’ın otuz iki yıllık zayıf istibdadını eleştirirken Bediüzzaman “Meylü’l- ağalık (ağalık meyli) ve meyl-i tahakküm (baskı meyli) ve meyli- riyaseti (reislik meyli) öyle öldüreceğim ki kıyamete kadar haşr olmasın.” 1 diyerek istibdadın çok tehlikeli sonuçlarına dikkat çekmiş; “Riyaset-i şahsiyenin (şahsî reislik) kat’iyen aleyhindeyim; reisimiz ancak hükümettir” 2 ikazı ile de hükümet kavramından meşverete dayalı etkin meclisi kastetmiştir.

Bütün bu ikaz ve tesbitlere rağmen totaliter bir anayasa, gerekçesi ne olursa olsun hiç kimsenin hayrına ve ülkenin de menfaatine değildir. Yeni anayasada “tefrik-i kuva” (kuvvetler ayrılığı) olmazsa olmazdır.

Özetle; “eski hal muhal; ya yeni hal ya izmihlal...” 3

Dipnotlar:

1- ESDE s. 278. 2- ESDE s. 196. 3- ESDE s. 233.   

Okunma Sayısı: 1038
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Rıdvan Ercan

    27.2.2021 18:42:28

    Yeni anayasa yazınızı okudum, tebrik ederim.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı