Bildiğimiz gibi, Diyanet’in, birçok Cuma hutbesinin konusu “15 Temmuz darbesi”dür. Diyanet’in bu tavrı, elbette, Diyanet vasıtasıyla İslam’a hizmet eden her “muhibb-i din”e maledilemez. Fakat, Diyanet’in tepesindeki bu tavır için birkaç kelam söylemek lazımdır.
Diyanet aslında, söyledikleri sorgulanmayacak bir kurum zaten değildir. Diyanet’in Türkçe ezan okuttuğu, darbe zamanlarında darbelere ses çıkarmadığı gibi hadiseler zaten mevcuttur. Bizim vazifemiz, Diyanet’in bizim devrimizdeki hatalarını dile getirmektir ki bir şeylerin düzelmesinin ilk adımı gerçekleşsin. Meseleye birkaç cihetten bakmak lazımdır:
1) Diyanet, sanki 2016’ya kadar hiç darbe ya da darbe girişimi yaşamamışız gibi, sadece 2016 yılındakini nazara almaktadır. Hâlbuki mesela 1980’de yapılan darbenin faturası çok daha ağırdır. Demek, bütün darbelere aynı seviyede durma noktasında Diyanet iyi bir kılavuz değildir.
2) Birinci cihetin tabii bir neticesi olarak, Diyanet, darbe konusunda sabıkalı ideolojilere aynı mesafede değildir. Sözgelimi, bir Siyasal İslam ideolojisi mevcuttur. Keza, bir darbeciyi “başbuğ” ilan eden bir Ülkücülük ideolojisi mevcuttur. Keza, düşünsel altyapısı kurulduğundan beri “askerî vesayet” ile özdeşleşen bir Kemalizm ideolojisi mevcuttur. Bu bakış açılarına bir şeyler söyleyemeyen Diyanet, darbelere karşı olma noktasında ideoloji de ayırmaktadır.
3) 14 Temmuz 2023 tarihindeki Diyanet’in hutbesinde, “devletin bekası”na atıfta bulunulmuştur. İnsan yapımı olan fani bir şeye “bâkî”lik izafe etmek, İslam’la değil, direkt Türkçü siyaset felsefesiyle açıklanabilecek bir şeydir. Kaldı ki, bekası istenen şey en azından “ideal” bir şey olmalıdır. Rasulullah aleyhissalâtü vesselâm ve Dört Halife devirlerinden sonra gelen saltanat mı idealdir, yoksa modern –veya postmodern– devlet mi İslamî manada mükemmeldir?
4) Malum ki, Türkler Allah nazarında üstün ırk değil ve bu coğrafyada yaşamak da Allah nazarında üstünlük değildir. Hakikat böyleyken, 2016’dan beri âlem-i İslam’da başka darbe girişimleri de yaşanmasına rağmen hutbelerde aynı hassasiyet gösterilmemiştir. Hâlbuki bu dünyada her dinin (Yahudilik hariç), her inancın, her ideolojinin cihanşumul [evrensel] bir perspektif iddiası vardır. Fakat Diyanet, hutbelerde, cihanşumul perspektif geliştirmek bir yana, “yerli ve millî”liğe hapsolmaktan kurtulamamıştır. Hâlbuki hakiki İttihad-ı İslam’ı gerçekleştirmek için de, cihanşumul bir perspektif, olmazsa olmazdır. Demek, Diyanet’in hutbelerini hazırlayan irade, hakiki İttihad-ı İslam’ı gerçekleştirecek bir bakış açısına da maalesef sahip değildir.