“Ülkede çok partili hayata geçilmemesinin sebebi, halkın demokrasiye hazır olmaması ve demokratik olgunluğa sahip olmamasıydı.”
İnkılap Tarihi derslerinde, cumhuriyetin ilanından sonra çok partili hayata neden geçilmediği açıklanırken, yukarıdaki gibi gerekçeler verilirdi.
Bir halk, demokratik olgunluğa nasıl sahip olur? Bunun dünyada örnekleri nasıldır? Demokrasinin en iyi olduğu ülkeler hangi süreçlerden geçmişlerdir? Bu soruların cevabı aslında bellidir. Avrupa, kendi demokrat kültürünü –Avrupa ülkelerinin kendi içlerindeki demokrasiden bahsediyorum, yoksa aralarından bazılarının, dışarıdaki sömürgeciliklerinden elbette değil–, yüzyıllar süren bir süreçle oluşturmuştur. Çok kan dökülmüştür, çok bedel ödenmiştir. Demokrasinin ehemmiyetini anlamak için, onların, bir şeyleri tecrübe etmeleri gerekmiştir. Onlar bu uğurda, diktatörlüklere, milliyetçiliklere, iç savaşlara, soykırımlara tanıklık ettiler diye, elbette bizim de bunların tamamına tanıklık etmemiz gerekmez, demokratik bir bilince sahip olmamız için. Nitekim Üstad Hazretlerinin de nazara verdiği üzere, 1908’deki Hürriyet Devrimi, çoğu ülkedekinin aksine, kansız ilan edilmiştir. Bunun kıymeti bilinmemiştir, o ayrı.
Not: Şunu da zihnimize çakmalıyız ki, şimdiki, monarşilerin yeni yıkıldığı Müslüman ülkelerin demokratikleşme süreci, Avrupa ülkelerinin bir zamanlardaki aynı süreçlerinden çok daha sancısızdır.
Her ülkenin, her toplumun, her halkın içindeki gelişmeler, yumurtayı içeriden kıran bir civcivin misali gibidir. Yumurta içeriden kırılırsa hayat olur, neşv ü nema olur; yumurta dışarıdan kırılırsa, denge bozulur. Bu ülkede bir cumhuriyet kurulduğunda, Kemalizmin hatası, yumurtanın içeriden kırılmasına meydan vermemek oldu. Dünyada, hem “Cumhuriyeti ilan ettim.” deyip, hem de, ölene kadar o koltuktan inmemek için, “seçim” yaptırmayan tek bir kişi daha yoktur. Evet, çok partili hayata o zamanlar geçseydik, muhtemeldir ki farklı görüşler arasında sürtüşmeler olacaktı. Ama, demokrasiye ulaşma yolunda şu an hâlihazırda geçirdiğimiz süreçleri o zaman yaşamış olacaktık ki, muhtemelen, yukarıda bahsettiğim Müslüman ülkelerin süreçleri kadar da sancılı olmayacaktı. Çünkü demokratik kültürümüzün ta 19. yüzyıla dayanan bir evveliyatı vardı. Hem muhtemelen, demokraside şu an atlamak için uğraştığımız “seviye”leri o zamanlarda atlamış olurduk ki, şu an çok daha yüksek bir seviyede olurduk. Bu hakikati, geride bıraktığımız seçim sonuçlarından da anlayabiliriz.
Kemalizmin, demokrasimizin olgunlaşmasını engelleyen bir günahı daha vardır. Dünyada sol düşünce, genellikle halk tabanlarından çıkar ve sınıfsaldır. Fakat Kemalist sol, çok devletçi ve jakoben bir düşünceyle ortaya çıktığı için, –o kadar ki, “Ne mutlu Türk’üm diyene” diyecek kadar nasyonal sosyalizmden bozma bir zihniyete sahiptir.– Türk sağına bir şeyler anlatabilmeyi geç, Türk sağının seviyesine inecek kadar –evet, şu anki Türk sağının seviyesi, çıkılacak değil inilecek bir seviyedir–, hatta Türk sağının kodlarını anlayacak kadar bile empati yeteneğini geliştirememiştir. Bunu da, Pazar günkü seçim sonuçlarından anlıyoruz.
Bu yazının başlığını tekrar okuyup, bu seçimin neye karşı bir rövanş olduğunu ve o şey olmasaydı, seçim sonucu böyle olur muydu tekrar düşünmenizi rica ediyorum.