09 Mayıs 2013, Perşembe
Yazıya tam olarak başlamadan önce bilmeyenler için YDS’nin (Yabancı Dil Sınavı) ne olduğunu açıklayalım. YDS; yabancı dil şartı istenen bazı resmî - özel makamlar ve akademik unvanlar için istenen ve KPDS ve ÜDS imtihanları kaldırılarak, yerine YDS imtihanı getirildi. KPDS ve ÜDS sınavları senede ikişer kez yapıldığı için öğrencilerin 4 imtihan hakkı oluyordu. YDS bu iki sınavın birleştirilmesiyle oluşturuldu. Fakat senede iki kez yapılacağı için öğrencilerin iki (2) imtihan hakkı kaybolmuş oldu.
İlk kez bu senenin 7 Nisan’ında yapılan YDS tam bir fiyasko ile sonuçlanmış oldu. Bu imtihandan sadece öğrenciler değil, ÖSYM de sınıfta kaldı. Son dönemde birçok başarısızlık ve olumsuzluklarla anılan bu kurum, 7 Nisan’da yapmış olduğu imtihanla çok büyük bir faciaya imza atarken kendi güvenirliliğini de ciddî manada yaralamış oldu. ÖSYM’nin diğer sınavlardaki başarısızlığı ve eksikliklerini düşündüğümüzde artık hata yapma (!) limitini çoktan doldurduğunu görmüş oluruz.
Bu sınavın zararı kahvede oturan ya da sabahtan akşama kadar aylak aylak gezen insanlara değil; aksine ülkemizin okumuş, entelektüel ve gayretli gençlerine olmuştur. Bu imtihanı kazanmak ümidiyle girenlere birkaç örnek vermek gerekirse:
l Doktora yapmak isteyen yüksek lisans öğrencileri,
l Doçentlik sınavına başvurmak isteyen doktora mezunları,
l Yabancı dille verilen derslere girmek isteyen öğretim üyeleri,
l Yabancı dil tazminatı almak isteyen devlet memurları,
l Herhangi bir devlet memuru olup da yurtdışı görevine gönderilecek adaylar,
l Yurtdışına burslu yüksek lisans yapma maksadıyla gitmek isteyen lisans mezunu öğrenciler.
İmtihana giren adaylara baktığımızda ülkemizin çalışkan, eğitimli, entelektüel seviyesi yüksek ve gelecek vaat eden insanlar olduğunu görürüz. Yani, bu YDS imtihanını hazırlayanların -mağdur ettiği bu insanlarımız üzerinden- ülkemiz geleceğine nasıl bir darbe vurduğunu hesaplayabiliriz.
Peki, hangi konularda YDS sınıfta kaldı?
Sınava 3 ay kala imtihanın 1,5 ay erkene alınması başlı başına zaten sınavı şüpheli hâle getirmektedir. İnsanlar yeterli bir hazırlık yapamadan sınavla aniden yüz yüze kalmışlardır. Herhangi bir sınava hazırlanan bir insan bu değişikliğin sınav sonucuna nasıl olumsuz etki edeceğini bilir.
Soru sayısı azaltılmadan sürenin yarım saat kısaltılması da, imtihanın kalitesini düşürmüştür ve dolayısıyla geçerliliğini zedelemiştir.
Dil kurallarına aykırı olarak imlâ işaretlerinin bazı sorularda kaldırılması da yine imtihana girenleri mağdur eden konulardan biridir. Özel sınav tekniklerini boşa çıkarma maksatlı yapılan bu uygulamanın yapıldığı sorular iptal edilmelidir. Bu konunun anlaşılması için bir örnek verelim:
“Yaralı, polis müdürüne saldırdı.” Bu cümledeki virgülün (,) yerini değiştirerek polis kelimesinden sonra getirirsek mana değişecektir. Virgülü (,) tamamen kaldırırsak da cümle tamamen başka bir mana kazanacaktır. Dolayısıyla noktalama işaretlerinin olmaması imtihana girenlerin kafalarını tamamen karıştırmıştır.
Sınavın en kolay bölümü olan “Bu durumda sen ne dersin?” imtihandan çıkarıldı. Bu bölümdeki soruları yapanlar, en azından birkaç soru yaparak “sıfır puan” almaktan kurtulmuş oluyorlardı. Bunun önünü de kestiler. Bu iyi niyet olarak algılanabilir mi? Bu uygulamalar neden yapılıyor? Bu çocuklar kimin? Uzaydan gelmediler ki.
Ayrıca, istatistikî bir bilgi verelim. Bu imtihana girenlerin puan ortalaması 100 (yüz) üzerinden 60 (altmış) iken YDSS sınavının ortalaması 30’a düşmesi belki de her şeyi açıklamaktadır. Şu bir gerçek ki, bu şekilde yapılan bir imtihan işlevini kaybetmiştir.
Bu sınava hasbelkader ara sıra giren bir insan olarak şunu söyleyebilirim: “Bir İngiliz vatandaşı gelsin bu sınavdan 70 (yetmiş) alsın, ben onun elini öperim.” Bunu garantili söylüyorum. Çünkü anadili İngilizce olan birçok arkadaşımla şahsen tartıştım. Tek kelime ile ağızları açık kaldı. Sanki okuduğunu anlayan, yorumlayabilen insan değil de, İngiliz Kraliyet ailesine yönetici seçiyorlar!
Zaten YÖK’teki değişikliklerle beraber yabancı dil öğrenmek artık bir “hayat tarzı” hâlini aldı. Akademik kariyer peşinde olanlar, yabancı dil çalışma kitaplarını devamlı yanlarında taşımak zorunda kalacaklar. Yabancı dile devamlı hazırlanmak mecburiyetinde kaldıkları için de, dil öğrenmekten kendi alanlarında çalışmaya fırsat bulamayacaklar. Bu manada yabancı dil, “akademisyenlerin prangası”dır. Dünyanın hiçbir ülkesinde, kendi resmî dili dışında başka bir dil, akademik yükseltmelerde ön şart hâline getirilmemiştir. Bu üzerinde çok düşünülecek bir durumdur.
İmtihanı hazırlayan yetkililere bir tavsiyem var: Bu sınava giren öğrencileri bir bahane ile yanlarına çağırmalarını ve onları gizli bir kimlik ile dinlemelerini isterdim. Onların hayat hikâyelerini ve hayattan beklentilerini dinlerken de gözlerine bakmalarını çok isterdim. Eğitim hayatlarını söndürdüğü insanlarla yüzleşirlerse belki bir dahaki imtihana biraz vicdan da katabilirler.
Okunma Sayısı: 1378
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.