Kulislere kulak kabartan siyaset yazarları diyorlar ki, Bayramdan sonra siyaset kızışacak. Varsın kızışsın.
Az gördüğümüz şey değil. Bugüne kadar defalarca kızıştı ve soğudu. Bundan sonra olsa olsa soğuk bir kızışma olur. Aynı siyasetçilerin yeniden kızışmasını da millet soğuk karşılayacaktır.
Uzun söze hacet yok. Zaten sayfamız da azaldı. Az sözle de çok şey ifade edilebilir.
İşte bir kıssadan hisse..
Son zamanlarda sık dillendirilen zalim Hülâgû ile âlim Kadıhan arasındaki diyalog bize çok şey anlatır.
**
Zalim Hülagû şehri yağmaladıktan sonra, şehrin dışına kurduğu karargâhında, o beldenin en büyük âlimi ile görüşmek istediğini bildirir.
Bu haber, âlimler arasında korku ve endişeye sebep olur. Kimse bu dâvete icabet etmek istemez.
Bu haber, zamanın genç âlimlerinden Kadıhan’a da ulaşır. Kadıhan, ufak tefek tıfıl bir gençtir. Daha sakalı bile çıkmamıştır.
Kadıhan, bir deve, bir keçi, bir de bir horoz alarak Hülagû’nun çadırına varır. Hayvanları çadırın dışında bırakarak içeriye girer ve kendini tanıtır. Kendisiyle görüşmek üzere geldiğini söyler.
Hülagû, genci tepeden tırnağa süzer ve beklediği tipte biri olmadığını görerek, “Bana göndermek için senden başka birini bulamadılar mı?” diye sorar.
Kadıhan gayet sakin bir şekilde, “Görüşmek için iri yarı, boylu boslu birini istiyorsan, bir deve getirdim. Sakallı yaşlı birisi ile görüşmek istiyorsan, bir keçi getirdim. Eğer gür sesli birisiyle görüşmek istiyorsan horoz getirdim. Beni istemiyorsan, onlarla görüşebilirsin” der.
Hülagû, karşısındakinin sıradan biri olmadığını anlar ve ‘Şöyle otur bakalım’ diyerek kendisine yer gösterir ve ilk sorusunu sorar.
‘Söyle bakalım, beni buraya getiren sebep nedir?’ diye sorar.
Kadıhan gayet sakin bir şekilde; ‘Seni buraya bizim amellerimiz getirdi. Allah’ın bize verdiği nimetlerin kıymetini bilemedik. Esas gayemizi unutup makam, mevki, mal mülk peşine düştük. Zevk ve sefaya daldık. Cenab-ı Hak da bize verdiği nimetleri almak üzere seni gönderdi’ der.
Hülagû, ikinci sorusunu sorar.
‘Peki, beni buradan kim gönderebilir?’
Cevap çok manidardır:
‘O da bize bağlı. Kendimize dönüp ne kadar kısa zamanda toparlanıp, bize verilen nimetin kıymetini bilir, zevk ve sefadan, israftan, zulümden, birbirimizle uğraşmaktan vazgeçersek işte o zaman sen buralarda duramazsın.’
Evet, kıssamız kısacası bundan ibaret. Bu kıssayı bir kaç ay önce sayın Cumhurbaşkanımızın ağzından da dinleyince hayret ettim.
**
Rabbimiz, bize nasıl bir yol takip etmemiz gerektiğini açık açık bildiriyor. Kur’ân-ı Kerîm’inde bildiriyor, Peygamberlerle ve Peygamberimizle (asm) bildiriyor. Kaynağı Kur’ân ve Sünnet olan Risale-i Nur ile bildiriyor. Kulak verilmediği zaman hangi zararların ve felâketlerin olabileceğini de, bazı menfi gelişmelere ve musîbetlere izin vererek bize gösteriyor ve ihtar ediyor. İşte dünya, işte İslâm Âlemi ve işte yönetenlerimiz. Daha ne söylenebilir ki..