Şahabeddin Ünlü, 1968 yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun olur.
Ülkenin her lisesinde edebiyat öğretmenine ihtiyaç duyulduğundan isteği doğrultusunda 1969 yılında Emirdağ Lisesi’ne ataması yapılır. Emirdağ, hem birçok tanıdık arkadaş ve akrabanın olduğu bir ilçe hem de Bolvadin’e kırk kilometre kadar yakın olması tercih sebepleri arasında olur.
Kararnamesini aldıktan sonra okuldaki görevine başlar. Ders programını aldıktan sonra sınıfa geçer. Sınıf listesini eline alınca listede elliye yakın öğrenciden on beş kişinin isminin Said olduğunu görünce şaşırır. Listede ismi Said olan öğrencilerden rastgele bir öğrenciyi kaldırarak ona “Sınıfta Said isminde on beş öğrenci var. Neden bu sınıfta Said ismi çok?” diye sorar. Öğrenci de “Hocam buraya Bediüzzaman Said Nursî adında büyük bir zat gelmiş. Herkes ona hürmet ediyormuş. Onun için babam, benim adımı Said koymuş” der. Diğer öğrenciler de benzer cevapları verir.
Şahabeddin Ünlü, öğrencilik yılları boyunca, hemşehrisi Bayram Yüksel’in temellerini attığı ve talebe yetiştirdiği Nur medresesinde kalır. Mezun olunca Bayram Yüksel, “Kardeşim Bolvadin’le Emirdağ komşu ilçelerdir. Üstad Emirdağ’da on altı sene kaldı. Madem edebiyatçıya her yerde ihtiyaç var. Sen de Emirdağ’a git tayinini yaptır” der. Şahabeddin Ünal da Emirdağ Lisesi’ne Bayram Yüksel’in tavsiyesi üzerine tercihte bulunur ve oraya atanır. Şahabeddin Ünlü, aynı zamanda Emirdağ’da kaldığı süre içerisinde Bediüzzaman Hazretleri’nin Emirdağ yıllarında kiracı olarak kaldığı evde o da kiracı olarak kalarak Üstadın aziz hatırasını yad etme fırsatı bulur.
Şahabettin Ünlü, 1945 yılında Bolvadin’de doğar. Sekiz kardeştirler; kardeşlerinden birisi kız, geri kalanları ise erkektir. Annesi, babası ve sekiz kardeşinin hepsi Risale-i Nur Talebesidir. Şahabettin Ünlü’nün çocukluk yıllarında, Emirdağ’dan Isparta’ya giden bütün araçlar, Bolvadin’in içindeki evlerinin önünden geçerdi. Şahabeddin Ünlü, 1956 yılında on bir yaşında iken mahalle arkadaşlarıyla Emirdağ’dan Isparta’ya giden Bediüzzaman Hazretleri’nin taksisinin arkasına her seferinde takılırdı. Büyüklerin yaptığı gibi ellerini başının üstüne koyar “Duâ et hocam, duâ et hocam!” diyerek bu işi oyuna çevirerek yapardı. Taksideki zatın kim olduğunu dahi bilmezdi. O çocuk haliyle Bolvadin’in dışına kadar taksinin peşini bırakmazdı. Taksinin kapı kulplarından tutar, oyuna devam ederdi. Bu kovalamaca ve oyun uzun bir zamana kadar sürerdi.
Şahabeddin Ünlü, 1960 yılında lise ikinci sınıfta ilk defa Risale-i Nur medresesine gider. Risale yazıp okuyanlarla güzel vakit geçirdiğinden bir okula gider gibi buraya devam eder. Burada “Namaz niçin kılınmalı ve niçin inanmalıyız?” gibi bazı soruların cevaplarını yavaş yavaş anlamaya başlar. Bir zaman sonra Risale-i Nur Külliyatı’nın tamamını temin eder ve okumaya başlar. İlk olarak Bediüzzaman Said Nursî’nin Tarihçe-i Hayat kitabını eline alır ve önce içinde ne var diye sayfalarını çevirmeye başlar. Gözü bir resme takılınca resimdeki zat ona hiç yabancı gelmez. Hele taksi içinden bakarken çekilmiş fotoğrafa baktıkça bu fotoğraf yavaş yavaş zihninde bir çağrışım yapar. Hatıralar gözünün önünde canlandıkça adeta o günleri yeniden yaşar gibi olur. O geçmişteki yaşadıklarıyla Bediüzzaman ile çok yakın biriymiş gibi bir duygu yoğunluğu içine girer. Tarihçe-i Hayat kitabını okudukça çocukluğunda bir oyun olarak gördüğü “Bana duâ et!” sözleri bütün zihin ve damarlarında dolaşır ve Bediüzzaman Hazretleri’ni kendine yakın hisseder. Kitabı okumaya devam eder. İçindeki o görünmez düğüm, şu yazıya okuyunca çözülmeye başlar:
“Risale-i Nur’a herkesten ziyade iştiyak gösteren, masum gençler ve çocuklardır. Binler numunesinden bir numunesi şudur: Bir zaman, Bolvadin kazasından geçerken, Üstadın geldiğini gören ilk ve orta mektep talebeleri, bilâistisnâ hepsi mektebin bahçesinden çıkarak arabanın etrafını sarıp selâm veriyorlardı ve lisân-ı halleriyle “Hoş geldiniz!” diyerek tebriklerini ve minnettarlıklarını takdim ediyorlardı. Bunun hikmetini bir müddet evvel Emirdağ’da bindiği faytonun geçtiğini görüp tâ uzaklardan, dikenlere basarak, “Bediüzzaman Dede, Bediüzzaman Dede!” diye Emirdağ köylerinin yollarında koşuşan masum çocuklar münasebetiyle, Üstadımızdan sormuştuk.
O zaman “Bu masumların akılları derk etmiyor, fakat ruhları bir hissi kable’l-vuku ile hissediyor ki Risale-i Nur’la bunlar hem imanlarını kurtaracak, hem vatanlarını, hem kendilerini, hem istikballerini dehşetli tehlikelerden muhafaza edecekleri için bu hakikatı kalbleri hissetmiş ve benim Risale-i Nur’un tercümanı olmam hasebiyle, Risale-i Nur’a ait muhabbet, teşekkürat ve minnettarlığı bana gösteriyorlar.” derdi. Üstad Bediüzzaman, çocukları pek severdi. Böyle etrafına toplandıklarında, “Masum olduğunuz için duâlarınız makbuldür, bana duâ ediniz!” diye onlara iltifat ederdi. İşte anneleri hep Nur Talebeleri olan Bolvadin masumlarının samimî alâkalarının sebebi bu idi.
Şahabeddin Ünlü Bediüzzaman Said Nursî’nin Tarihçe-i Hayat kitabındaki yazıyı okuyunca çocukluğunda farkında olmadan onun ve kardeşlerinin kalbine ekilen Nur tohumlarının kaynağını bulmuş olur. Yıllarca oyun olarak yaptıklarının aslında geleceğini aydınlatan bir projektör olduğunu okuduğu yazının sonundan anlar.
Tohum olarak ekilen duâların koca ağaca dönüştüğünü görünce Risale-i Nurlar’a, Bediüzzaman Hazretleri’ne sarılır gibi onlara sarılır ve onlarla sohbet eder gibi bıkmadan usanmadan okumaya devam eder.
Kaynak:
Necmeddin Şahiner- Son Şahitler- 2