"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hakikî imanın getirdikleri

Misbah ERATİLLA
14 Şubat 2021, Pazar
Mehmet Güleşçi, Balıkesir Necati Bey Eğitim Enstitüsü matematik fizik bölümünü okurken kitap okumaya çok meraklıydı.

İç âlemini, benliğini, başka âlemleri merak etmiş pek çok ansiklopedi de karıştırmıştı. Eşyanın, olayların, mekânların mahiyeti nedir? Hayatın anlamı nedir? Ruh nedir? Hakikat nedir? İnsanlığın kâinattaki yeri nedir? Başka bir âlem var mıdır? gibi soruların cevaplarını felsefe kitaplarında aramış durmuş.

Eğitim Enstitüsü öğrenciliği süresince önceleri France Bacon, Auguste Comte, Immanuel Kant gibi birçok felsefecinin kitaplarını okuyarak kafasındaki sorulara çözüm aramış. Daha sonra René Descartes’ın kitaplarına yönelerek arayışlarını sürdürmüş. Gerçeğe ulaşayım derken yolunu büsbütün kaybetmiş. Bu zihnî ve ruhî kargaşa onu yormuş ve sonunda hasta olmuş. Doktor muayenesinden sonra uyku ilâçları almış ve okul revirinde tedavi amacıyla bir süre yatmış. Mehmet Güleşçi bu ruh hali içinde 1957 yılında okuldan mezun olmuş.

İlk ataması Elazığ Erkek Sanat Enstitüsü’ne öğretmen olarak çıkmış. Elazığ’a geldiğinde bir bavul dolusu felsefe kitaplarını da yanında getirmiş. Akıl karışıklığı ve uykusuzluk onu yıldırmamış kendini tanıma ile ilgili kitap arayışı devam etmiş. Bu sefer felsefî kitapları dışında da yeni kitaplar arayışına girmiş. İlk maaşını alır almaz hemen bir ev tutmuş. Evi döşerken perde almak için çarşıda bir manifaturacıya gitmiş. Manifaturacıdan perdeyi alırken tezgâhtar genç ona yakınlık göstererek “Nerelisin?” diye sormuş. 

Mehmet Güleşçi “Ispartalıyım” deyince tezgâhtar genç, “Babam Ispartalıları çok sever, ikindi namazına gitti, biraz gelir bekler misin?” deyince Mehmet Güleşçi, bir iskemleye oturarak onu beklemeye başlamış. Kısa bir süre sonra tezgâhtar gencin babası Hacı Necip Terzi dükkâna gelmiş ve tanışmışlar. Tanışma faslından sonra Hacı Necip, Mehmet Güleşçi’ye “Bediüzzaman’ı tanır mısın?” diye sormuş. 

Mehmet Güleşçi “Duymuşum, ama neyle meşgul olur, ilmi, fikri nedir bundan haberim yok. Kerametlerinden bahsederler, geceleri Senirkent’in arkasına düşen Çam Dağı’nda kalırmış falan diye duyardım.” der. Aralarındaki sohbet devam ederken postacı içeriye bir paket getirir. Paket hemen açılır ve içinden iki adet “Sözler” kitabı çıkar. Kitap yeni harflerle basılmış ilk matbaa baskısı bir kitaptı. 

Tezgâhtar genç “Baba bir tane sipariş vermiştik, iki tane gelmiş” deyince Mehmet Güleşçi hemen söze girerek “İyi tamam işte birisi bana gelmiş, verirseniz ben de Bediüzzaman’ı öğrenirim” deyince tezgâhtar genç ve babası biraz tereddütten sonra kitabı ona verirler.

Mehmet Güleşçi kitabı alır ve aceleyle eve gelir. Sözler kitabının kapağını heyecanla açar ve merakla okumaya başlar. Okudukça çölde günlerce susuz kalmış ve suyu bulmuş biri gibi “Sözler” kitabını kelime kelime, cümle cümle ruhunun derinliklerine indirerek okur. O gece kitabın ilk yarısını, sonraki gece de kitabın ikinci yarısını okur. Kitabı okuduktan sonra yüreğine ve zihnine bir bahar esintisinin geldiğini hisseder. 

Yaralı aklı ve kararmış ruhu bir kelebek hafifliğinde huzura kavuşur. Özellikle “Sözler” kitabının “Kur’ân şakirtleriyle, felsefe tilmizlerinin mukayesesi” kısmı ve 30. Söz’de “ehl-i felsefenin seslerinin, ayak izlerinin bütün bütün kesildiği” bahsini okuyunca bu kısmın ona hitap ettiğini anlar. Böylece “Sözler” kitabının ona yeni bir dünyanın kapılarını açtığını kavrar. Artık aklı ve ruhu rahat nefes almış, çözümsüz soruları bir toz gibi üzerinden dökülüp gitmişti. Mehmet Güleşçi “Sözler” kitabını okuduktan sonra bir “can” gibi masanın üstüne bıraktı ve ayağa kalktı. Bavulunu açtı. Yıllardır onu yaralayan, hasta eden kitapları tek tek bavuldan çıkardı ve sobada yaktı. Yanan kitaplarının yanında sıkıntıları ve uykusuz gecelerin de beraberinde yandığını hissetti. Mehmet Güleşçi o andan sonra yeni hayatına merhaba dedi. Sonraki hayatında Risale-i Nurlar’ı ekmek, su ve hava gibi aslî ihtiyaçları olarak bildi.

Güleşçi’nin Risale-i Nur okumaları yaz tatilinde de kadar devam etti. Tatil olunca memleketine gitmek üzere yola çıktı. Senirkent’e gitmeden önce yüreğine baharı getiren “Sözler” kitabının müellifi Bediüzzaman Hazretleri’ni ziyaret için Isparta’ya koşar gibi gitti. Adres olarak Boyacı Rüştü (Çakın) dükkânını buldu, ona Senirkentli olduğunu ve Bediüzzaman’ı ziyarete geldiğini söyledi. Rüştü Çakın “Bediüzzaman çok hasta, ziyaretçi kabul etmiyor, ziyaret mümkün değil” deyince Mehmet Güleşçi “O zaman siz bana kapıyı bir gösterin” dediğinde içeriye sırtında torbayla Tâhirî Mutlu içeri girdi. O da aynı şekilde, “Bediüzzaman çok hasta, ziyaretin mümkün değil!” dese de peşine düşerek Bediüzzaman’ın evine doğru yola çıktı. Yolda iki arkadaşı da ona eşlik ederek evin sokağına gelince Tâhirî Mutlu eve girdi ve kapıyı kapattı. Mehmet Güleşçi ve iki arkadaşı sokakta haber beklerken birden sokak başında bir taksi belirdi. İçinden Bediüzzaman Hazretleri koluna giren iki kişi tarafında indirildi. Mehmet Güleşçi, Bediüzzaman’ı görünce şaşırdı, çünkü o gece rüyasında onu görmüştü. Bediüzzaman taksiden çıkarılır evin kapısına doğru giderken köşede bekleyen Mehmet ve arkadaşlarını görünce onlara ‘gelin’ diye eliyle işaret etti. Onlar koşarak elini öpünce Bediüzzaman da üçünün başını tek tek okşadı. Mehmet Güleşçi, Bediüzzaman’a “Elazığ’da muallimim ve Senirkentliyim.” dedi. Bediüzzaman Hazretleri ayakta kısa bir sohbetten sonra Mehmet Güleşçi’ye “Tahsin Tola’ya selâm söyle” diyerek ayrılırlar. 

Mehmet Güreşçi Elâzığ’da kaldığı iki yıl boyunca Hulusi Yahyagil’in derslerine katılır. Ardından Senirkent’e tayini çıkar ve bir şikâyetten sonra Kars’a tayini çıkar. Kars’ta büyük hizmetlere vesile olacak işler yapar. Daha sonraları Zübeyir Gündüzalp’la görüşür ve Zübeyir Gündüzalp’in takdirlerine mazhar olur. Mehmet Güleşçi “Îman hem nurdur, hem kuvvettir. Evet, hakikî îmanı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir ve îmanın kuvvetine göre, hâdisatın tazyikatından kurtulabilir” sözünün somut örneğini Risale-i Nur’u tanıdıktan sonra yaşantısıyla gösteren nadir kişilerden biri olarak gönüllerdeki yerini alır.

Kaynak: Ömer Özcan, Ağabeyler Anlatıyor-8 (83-90) sayfalar

Okunma Sayısı: 2229
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ömer YAŞAR

    24.2.2021 19:50:32

    Makalenizi büyük ilgi ve heyecanla okudum, Allah razı olsun inş

  • Misbah Eratilla

    14.2.2021 16:14:11

    Kaynak olarak Ömer Özcan yaptığı röportajdan alındı.

  • Ali

    14.2.2021 15:20:36

    1- Necati Bey Öğretmen Okulu/ 1957 2- Boyacı değil sobacı Rüştü ra.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı