İbrahim Mırmır komşusu, dostu ve arkadaşı Nazif Çelebi vasıtasıyla Risale-i Nurları tanıdı.
Sonraki zamanlarda bir süre kendini risale okumaya verdi. Risale okudukça merakı da arttı. Merakını gidermek için önce Bediüzzaman’ı ziyarete gidenlerle görüştü ve onlara sorular sordu. Daha sonraki günlerde içindeki dayanılmaz hasreti gidermek için yolların karlarla kaplı olduğu bir kış gün yollara düşerek Kastamonu’ya gitti. O gece bir otelde kaldı. Sabah Nasrullah Camiinde Çaycı Emin’i ziyaretten sonra Bediüzzaman’ın evine gidip ziyarete muvaffak oldu.
Bu ziyarette Bediüzzaman İbrahim’e, Nazif Çelebi’yi sordu. İbrahim, bildiği kadar Nazif Çelebi’den söz etti. Ziyaret sonrası İbrahim Bediüzzaman’a “İnebolu’ya gidecek bir emanetiniz var mı?” diye sorması üzerine Bediüzzaman, Ahmet Nazif’e teslim edilmek üzere Hizb-i Nuriye kitaplarını götürmesini söyledi. İbrahim kitapları bir çimento torbasına yerleştirdi; sonra torbanın dört ucuna birer ceviz takıp iple düğümledikten sonra torbayı sırtına aldı. Yola düşmek için Bediüzzaman’dan için izin istedi. Bediüzzaman, “Kardeşim İbrahim!” dedikten sonra yerde eliyle dört beş daire çizdi. Daireleri işaret ederek “Burası haslar, burası naşirler” dedikten sonra İbrahim’i işaret ederek “Senin adını en ortadaki merkez daireye yazdım” dedi. İbrahim büyük müjdeyi aldıktan sonra sevinçten yerinde duramadı ve İnebolu’ya doğru yola çıktı. Daha sonraki zamanlarda İnebolu Risale-i Nur hizmetlerinin ilk halkasında yer alan Nazif Çelebi’nin başyardımcısı oldu. Bediüzzaman, Denizli hapsinde iken bir gün mahkeme dönüşünde İbrahim Mırmır’a “Sen büyük İbrahim’sin,” İbrahim Fakazlı’ya da “Sen küçük İbrahim’sin” dedi. O günden sonra İbrahimler küçük, büyük diye çağrıldılar.
Denizli hapsine İnebolu’dan on iki kişi getirilmişti. Bir gün büyük İbrahim Mırmır gardiyandan izin alarak bazı ihtiyaçlarını karşılamak için hapishanenin karşısındaki bakkala gitti. Bakkal büyük İbrahim’in hapishaneden geldiğini bildiğinden ona hakarette etti ve “Siz zaten doğru dürüst adam olsaydınız hapse düşmezdiniz” diyerek hakaretlerine devam etti. Bakkalın sözlerine çok içerlenen büyük İbrahim kırılmış kalbiyle koğuşa döndü. Arkadaşlarına “Şimdi bana bir şey sormayın sadece ben dua edeceğimizde siz âmin diyeceksiniz” dedi. Böylece herkes ellerini kaldırdı ve İbrahim, “Yâ Rabbi sen bu bakkalı da tez zamanda bizim yanımıza gönder!” dedi. Tüm hapis arkadaşları hulus-ı kalple duaya “âmin” dediler.
Birkaç gün sonra bakkal bir müşterisiyle tartıştı ve iş kavgaya dönüştü. Kavga sonucu bakkal tutuklanarak hapishaneye hem de İbrahim Mırmır’ın olduğu koğuşuna getirildi. Durum hemen Bediüzzaman’a haber verildi. İbrahim Mırmır ve arkadaşları tam bakkala “Bize hakaret ettin, gördün nasıl tokat yedin!” diye söylemeye hazırlandıkları sırada Bediüzzaman’dan haber geldi: “Sakın o adama hiç kimse bir şey söylemesin!” Bunun üzerinde kimse bakkala bir şey söylemedi.
Denizli Ağır Ceza Mahkemesi beraat kararında İbrahim Mırmır hakkında şu kararı yazmıştır: “İnebolu Avara Mahallesinden Ahmet oğlu 321 doğumlu 19.9.1943 tarihinden beri mevkuf sabıkasız İbrahim Mırmır.”
1905 yılında İnebolu’da doğan İbrahim Mırmır, 1977 yılında hac vazifesini yapmak üzere Hicaz’a gitti. 17 Kasım 1977 tarihinde Mekke’de ruhunu rahmana teslim eyledi. Cennetü’l-Mualla kabristanında sahabelerle beraber yatma şerefine nail oldu.
Kaynak:
İhsan Atasoy, İnebolu Kahramanları