Suriye’de Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ)’ın öncülüğündeki muhaliflerin 8 Aralık 2024’te Şam’ı ele geçirmeleriyle, Suriye’de yeni bir döneme girildi.
Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu devletler, HTŞ lideri eski dönemin Ebu Muhammed C(G)olani’si, yeni dönemin Ahmet Eş-Şara’sıyla bakanlar ve muhtelif diplomatik misyon temsilcileri üzerinden görüşmelere başladılar.
Ancak Şam’ın düşmesi ve Beşar Esad’ın Suriye’yi terk etmek/kaçmak durumunda kalmasına rağmen, asıl merak edilenin rejimin ordusunun özellikle Şam’ı neden savunmadığı hususudur.
Bu konuya uluslararası tanınmış Gazeteci Hassan I. Hassan 08 Aralık 2024 tarihli X mesajında değiniyor. Hassan hâlen “New Lines Magazine”in kurucusu ve Şef Editörü. Ayrıca Hassan, muhtelif gazete ve dergilerde de yazıları yayınlanmış bir isim.
Hassan’a göre “Şam, muhalifler gelmeden önce düşmüş gibi görünüyordu. Esad, savaşmak için eğitimli ve sadık güçlere sahipti. Ancak (bunlardan) bir tane bile yoktu. Henüz açıklanmamış bir şey. Esad, en azından bir süre Şam’ı savunmak için sadık güçlere sahipti, şüphesiz. Şam’dan önce, rejimin, ülkenin büyük bir bölümünde savaşamayacağı açıktı. Şam’dan sonra, savaşmama kararı alındığı açık.” İşte henüz açıklık getiril(e)meyen durum bu.
Hassan’ın “Şam’dan sonra, savaşmama kararı alındığı açık” kanaatini ise, Gregory Water ve Muhsen Mustafa’nın analizlerine dayandırdığı kuvvetle muhtemeldir. Her iki analist, son birkaç yılda askerî uyumu ve hazırlığı bozan birden fazla faktör sıralıyorlar. Başlıca “on binlerce subay ve askerin yedeğe alınması, bozulan sosyo-ekonomik şartlar karşısında hem muvazzafların, hem de yedeklerin geçim sıkıntısı çekmeleri, bazı birliklerde maaşların zimmete geçirilmesine varan hak gaspları, ordudaki kapsamlı yolsuzluklar, yetersiz gıda tedariki” gibi faktörler, birde “ordu içerisinde rejime yakın askerî kadroların ayrıcalıklarından olsa gerek, diğer askerler nazarında yabancılaşması”.
Bununla birlikte “komuta merkezindeki subaylar arasındaki doktrinel farklılık, geçmişte rejimin hayatta kalması için destek veren Rusya, İran ve Hizbullah’tan askerî yardımın bu kez gelmeyeceğinin anlaşılmasının meydana getirdiği şok” da Suriye ordusunun âni çöküşünün nedenlerindendir.
Ancak Suriye Genel Kurmayı’nın “savunulabilir hatlarda birliklerini seferber etme ve yeniden konuşlandırmadan neden vazgeçtiği ya da tamamen pasif duruşa geçmesi” şu an için tam izah edilemiyor. Yine de 2011’den itibaren Tunus, Mısır, Libya ve Sudan’da eski otoriter yöneticilerin iktidardan uzaklaştırılmaları, Suriye’de ordunun pasif duruşunu açıklamaya kaynak teşkil edecek niteliktedir.
Arap Baharı/Uyanışı’nın başlamasıyla Tunus, Mısır, Libya ve Sudan’daki halk ayaklanmaları sonucunda “ordunun, görevdeki devlet başkanının temel anlayışları baltaladığını ve hayatî çıkarları tehdit ettiğini algılaması; bu yüzden otoriter gücün başlıca istinadı ve rejimin dayanıklılığının garantörü olma rolünü bir süreliğine askıya alması”yla izah edilebilir.
Diğer taraftan Suriye’deki Arap Baharı ayaklanmalarının ardından rejimin, halkın sosyo-ekonomik ve siyasî taleplerini görmez gelmesi, iç savaşla birlikte ekonominin giderek bozulması, iç ve dış göçler, vd. sorunların da etkisiyle, Esad’ın bazı etnik veya mezhebî toplumsal kesimlerin desteğini kaybetmesiyle sonuçlandığı anlaşılıyor.
Suriye’yi diğer Arap ülkelerinden farklı kılan ise, “toplumun ve siyasetin militarizasyonu, ordunun 61 yıldır rejimin bir direği olarak oynadığı belirsiz rol, Suriye ordusunun diğer Arap ordularına göre siyasî özerklikten yoksun olması, Esad’ın iktidarını korumak için orduyu ve devleti gayr-i resmî mekanizmalarla sürekli kontrol altında tutması”dır. Tüm bunlar rejimin ordusunun Şam’ı savunmamasının muhtemel sebepleri arasında.