Bilmeden, sormadan yanı başından geçip gittiğimiz tarihimize, camilerimize olan yolculuğumuz devam ediyor.
Ramazan-ı Şerifin bereketiyle taçlanan keyifli yolculuğumuzun 3. gününde başımıza taç, kalbimize soluk ettiğimiz ‘niyetimizi’ muhafaza ederek devam etme gayretindeyiz. İstanbul’un yoğun trafiğinde vermiş olduğumuz çetin mücadele sonucunda kendimizi Tarihî Yarım Ada’da buluyoruz. İftarı Sultanahmet Camii'nde kucaklamak isteyen kalabalıkları aşarak Kadırga semtindeki Su Terazisi Sokağı'na ulaşıyoruz. Sultanahmet Camii'nin arka tarafında kalan dar ve dik yokuşlu sokakları geçerek Sokullu Mehmet Paşa Camii'ne kavuşuyoruz. Aldığımız her nefes susuzluktan içimizi kavurmuş durumdayken caminin asil gölgesi soluğumuza yeni bir soluk katıyor. 45 derece eğimli araziye kurulmuş 1571 tarihli bu yapı Mimar Sinan imzasını taşıyor. Caminin avlusundaki medreselerin önünden geçerken 2012 yılında New York Times gazetesinde çıkan tam sayfa Mimar Sinan yazısı düşüyor hatırıma. New York Times’taki yazıyı hatırlayınca ve bu muhteşem yapıyı görünce üniversite eğitimim boyunca bize verilen Sanat Tarihi dersinin neredeyse ‘hiçbir işe yaramadığını’ bir kez daha fark ediyorum. Ne idiğü belirsiz, menşe-i şaibeli sayfalarca ucubenin adının ezberletildiği derslerde geçen zamanlara acıyarak keşke Mimar Sinanları, Sedefkâr Mehmed Ağa’ları okusaymışız o derslerde diye hayıflanıyorum…
Caminin son cemaati...
Cami avlusunda tanıştığımız, caminin onlarca yıllık cemaatinden geride kalan tek kişi olan Hacı Amca bize bu muazzam yapının naifliklerinden bahsederken “Bu cami Mimar Sinan’ın bütün eserlerinin karışım hali” diyor. Cami ve külliyeden oluşan bu eserin 2. Selim’in kızı Esma Sultan tarafından, eşi Sokullu Mehmet Paşa adına yaptırıldığını öğreniyoruz. Hacı Amca caminin tarihini ve özelliklerini anlatırken tebessüm ediyor ve “Bu camiye bir hanımefendinin elinin, kalbinin değdiği belli” diyor. Caminin içerisine girdiğimizde Hacı Amcanın bu sözlerinde ne kadar haklı olduğunu görmüş oluyoruz. Neredeyse baştan sona kabartmalı İznik Çinileriyle süslenmiş olan cami zarafet ve naifliği ile içine alıyor bizi. Kalem işlerinin de yoğun olarak kullanıldığı yapıda kırmızının en güzel tonunu bu işlemelerde görüyoruz.
Büyük sürpriz
İsmail’i teslimiyetin sembolü konumunda olan bu caminin içinde bizleri büyük bir sürprizin beklediğinden habersiz bir şekilde etrafı incelemeye devam ediyoruz. Cehaletimizin vermiş olduğu masumlukla ufak detaylara takılıp, naif kalem işlere dalarken kendimi yine romantik hikâyelerin içinde buluyorum. Kemalatını tebessümlü sükûtundan hissettiğimiz Hacı Amcanın günün sürprizini yapmak için sabırla bizi ve sorularımızı dinlediğini fark ediyorum. Sohbetimize kulak misafiri olan heyecanlı bir genç bizim gazeteci olduğumuzu duyunca hemen muhabbete atılıyor ve “Bu caminin içerisinde Hacer’ül Esved Taşı’ndan 4 parça var” diyor bir solukta. Bu sözler üzerine kaşlarını çatan Hacı Amca “Sanki ben bunu bilmiyordum ve misafirlerimize söylemeyecektim” diye kızıyor delikanlıya. Heyecanlı genç kardeşimiz sayesinde hızlıca almış olduğumuz bu müjdeli haber ile mihrap ve minberdeki Hacer’ül Esved Taşı’na doğru yöneliyoruz. Melekler tarafından, peygamberler tarafından ve Efendimiz Muhammed (asm) tarafından öpülmüş olan bu taşın bizlere vermiş olduğu sessizliğin ardından caminin avlusuna geri çıkıyoruz.
Musalla taşı ve cami cemaati
Cami avlusundaki musalla taşına gözümüzün iliştiğini fark eden Hacı Amca, cami cemaati hakkındaki sorularımız üzerine “Bu caminin cemaati bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar az kaldı artık… Cemaatin en eskilerinden olan arkadaşımız da geçen sene vefat etti” diyor. Caminin geçen yıllara karşı dimdik ayakta kaldığını belirten Hacı Amca, caminin en son 1940 yılında tadilat gördüğünü gururla ifade ediyor. “1940 yılından beri buraya tek bir çivi bile çakılmamış” diyen Hacı Amca ecdadımızla övünerek Osmanlı’nın mimarlarına rahmet okuyor… İstanbul’a yolu düşenlerin muhakkak görmesi gereken bu caminin en dikkat çekici özelliklerinden birisi de mihrabın iki yanında bulunan ‘deprem taşları.’ 45 derecelik eğimli arazide maddî manevî bütün depremlere ve yıllara meydan okuyan bu caminin avlusundaki medresede erkek talebelerin ilim yolculuğuna çıktığını görüyoruz. Ders alan talebeleri rahatsız etmemek için iftarımızı cami avlusunda yapmamaya karar veriyoruz. İftarı Sultanahmet Meydanı’nda yapmak üzere azığımızla birlikte yol alıyoruz…