-Çaycuma Risâle-i Nur Külliyatını Bitirme Programından Seyfeddin Ağabeye rahmet duâsıyla-

Biz konuşmayız konuşturuluruz, biz koşmayız koşturuluruz bazen...
O bir hayli koşturuldu, istihdam olundu Nurun hizmetinde, Seyfeddin Ağabeyi hiç de yanından uzak görmediğimiz melekler götürdü Üstada, Resul-i Kibriya’ya…
Ehl-i imanın, bilhassa Nur Talebelerinin hayatında yeri vardır tevafukların. Yine bir tevafuktu, her gün 200 sayfa okuyarak Risâle-i Nur Külliyatı’nı bitirmeye çalışan kardeşlerin çay sohbetindeki muhabbet. Ne hikmetse ölümden, Azrail’den (as) açılmıştı muhabbet, titretmişti uyumakta olan bir çok hissiyatımızı ve bir kardeşimiz ufkumuzu genişletti. Farklı bir pencere açtı, içimiz rahatladı.
“Ne acaiptir, Azrail’e ‘ölüm meleği’ diyorlar, farkında olmadığımız bir yüz kırışıklığı yaşıyoruz, bence Azrail (as) kavuşturan, buluşturan melektir. Neden mi? Çünkü insan, elinden tutup kendisini sevdiklerine götüren, uzun zamandır ayrı kaldıkları ile buluşturan birine ‘Elimi bırak’ demez, ona kızmaz, arkada bıraktığı cüz’î lezzetleri değil, kavuşacağı küllî lezzetleri düşünür. Bizi sevdiklerimize götüren, Rabbimize, Efendimiz’e (asm) götüren Azrail (as) ‘buluşturan melek’ değil midir?” dedi, yüzümüz güldü ve Azrail’i (as) cidden sevmeye başladık. Beynimizde bir ifade daha inkılap yaşadı, artık onu duyduğumuzda siyah veya gri değil ekrana gelen görüntü, beyaz bir sayfa olacaktı.
VE ELLERİNDEN TUTTU MELEK...
O zayıf ama asil, o narin fakat tesirli dokunuşu o ellerde hissedenler kadar, hissetti melek ve rahmetiyle kucakladı Rabbimiz onu. Peygamberimiz (asm) ev sahipliği yaptı belki, “Bak Seyfeddin” dedi, “Bunlar Cennet nimeti, bunlar uzun zamandır göremediklerin… Bu Hazret-i Hamza, bu Hazret-i Ömer, bu Hazret-i Ebu Bekir, bu da asrınızın vekîli Bediüzzaman Said Nursî. Bak bunlar da ağabeylerin...” Ve tebessümle heyecanlandı Seyfeddin Ağabey. Alışık olduğunuz bir ses çıktı, haram değmemiş dudaklarından: “Peygamberim, Üstadım, ağabeylerimmm” dedi, belki…
GÖZLERİ FERSAH FERSAH ÖTELERİ GÖRÜYORDU VE UHUD DAĞI KADARDI BACAKLARI…
Görüyordu zaten sesimizi, görmediği kardeşleri vardı içimizde, ama seslerinden görüyordu onları, şimdi ‘tuyûrun hudrun’ ile gezdiriliyor semâda ve her şey gösteriliyor o güzel gözlerine ve o güzel kardeşleri... O yüce isimlerin nezaretinde mahcubiyetle seyeran ediyor her iki dünyayı, Aziz Üstad da yârenlik ediyor belki biricik talebesine ve fersah fersah öteleri görüyor. O da ne! Endamı ne kadar da heybetli ağabeyimin, sahabeler gibi olmuş kolları bacakları, sahabeler gibi kâinat mescidinde ezanlar okuyor... Biraz sessiz olun, o kahramanı tanıyanlar gözlerinizi kapatın... Evet kapat gözlerini ve sesini işit onun, Bilâl gibi okuyor ve artık Abdullah bin Mes’ud gibi heybetli…
“MEN RABBÜKE?” DEDİ MÜNKER...
Ankara semasına indi melek ve sordu Seyfeddin’e: “Rabbin kim?” Hıçkıra hıçkıra ağladı ağabeyim... “Ben Rabbimi hiç unutmadım, ben Peygamberimi, Kitabımı hiç unutmadım ki...” Silindi gözyaşları melekler tarafından. O bir hayat yaşadı, yaşanması nadir olan. O bir hayat yaşadı, sahabe gibi, İbni Mektum gibi.
RAHMETE KAVUŞMADAN DUÂ ETMİŞTİ ANNELER…
Tövbeye en mecbur günahları ile Ankara’ya yolu düşen bir kardeş vardı, üniversite okuyacak, öğretmen olacaktı.
Bu kadardı hayâli… Bir buluşma ânı geldi, ağabeyi Seyfeddin ile yıllardır arkadaş gibi konuştular, konuştular, hatta daha ötesi ağabey-kardeş gibi… Görülmedik bir şevk, duyulmadık bir heyecan gördü o mücrim. O gün bir hedef aldı ağabeyinden, Nurları en az 15 kişiye anlatmalı ve onlarla medresede Risâle-i Nur dersi başlatmalıydı. Öyle bir hedef koyulmuştu ki, öğretmenlik hayali unutulacak kadar küçülmüştü, üniversiteler küçülmüş, Ankara küçülmüştü. Büyük olan, 15 kişiye ulaşmaktı, onlara Allah’ı, Peygamber’i, Üstadı anlatmaktı. Ve “Elimden gelen ancak budur” dercesine sarıldı yine sıcacık... O günün muhabbetini bitirmişti gösterilen hedef... Hedefe ulaşmak için duâlar isteniyordu anneden, babadan. Bir anne ki, evlâdına hasret duyuşu ile evlâdından Seyfeddin Ağabeyini ve hizmetlerini dinlemiş ve demiş ki: “Evlâdım, o da benim evlâdım, ona hayırlı hizmetler için duâ edeceğim ve ne hikmettir ki duâ eden anne ondan önce kavuşmuş Rabbine…”
O Ankara’ya bir hedef koydu, yüzlerce can kardeşin ağabeylerine gayret için duâ eden, ağabeyleri ve can kardeşleri Risâle-i Nur derslerinde istiâb edebilecek mekânların varlığı için duâ eden o idi. Risâle-i Nur okumaları ile heyecana gelen can kardeşler, genç kardeşler, ağabemiz Seyfeddin’e duâ ediniz.
ŞİMDİLERDE ASHAB-I SUFFE’NİN ONLARCA ŞUBESİNDE SEYFEDDİN’DEN
HATIRALAR ANLATILIYOR, MELEKLERİN DE DİNLEDİĞİ...
Bitmeyen bir hatıra muhabbeti başladı şimdilerde ve bitmeyen müjdeli rüyalar görülmeye... Hep onu anlatıyoruz, hayırla yâd ediyoruz onu. Hayırla yâd edilmeyi temennî ederek… O bizim ağabeyimizdi, bizi üzmeden seven, korkutmadan heyecana getiren, usandırmadan iş veren, yormadan çalıştıran, konuşmadan dinleyen, en önde olup en arkadan gelen ağabeyimizdi. Ve bunları anlatıyoruz şimdi çay muhabbetlerimizde, bunları anlatıyoruz titrek seslerimizle… Anlattıklarımızı görüyoruz hasretli gecelerimizde...
YAĞMUR MU YAĞIYOR NE…
Cesedden çıkarken ruh, medresede olmak ne büyük bir nimet ve çıktı ruh cesedden medresede… Taşıdı bir mütevazi güruh omuzlarda cesedi. Ya Rabbi o da ne, kabir mi başında durduğumuz, yoksa cennet medresesi mi? Ruh tuttu ellerinden cesedin ve buluştular yine medresede…
Ve yağmur yağdı, gökler ağladı.
Topraksa mesrur ve mesud...
“Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber
Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber?
O dem ki perdeler kalkar, perdeler iner.
Azrail’e ‘hoş geldin’ diyebilmekte hüner...”
***
Uzun süredir vakıf olarak hizmetlerde var olan ve sistemi ile de var olmaya devam edecek olan Seyfeddin Gültekin Ağabeyimizin Rabbi ile buluşmuş olması ve mahşere kadar dünyanın manevî hizmetlerinden terfî etmiş olması hasebi ile Türkiye genelinde hatimler dağıtıldı. Ağrı’dan Tekirdağ’a, Bursa’dan Kastamonu’ya, Karaman’dan Mersin’e büyük bir şevkle arayıp Seyfeddin Ağabeyin yaşı adedince 38 hatim dağıtma hedefini 100’e yakın hatim hâline getiren herkese teşekkür ediyoruz. Bu hatimlerin duâsı inşâallah Cumartesi günü yapılacak. Yine Seyfeddin Ağabeyin vefatı münasebeti ile bir kitap çalışması yapmayı düşünüyoruz, bu çalışma için bizlere yardımcı olmak isteyenler;
1- Seyfeddin Gültekin Ağabeye ait ses kayıtlarını, fotoğraflarını, yayınlanmış ve yayınlanmamış yazılarını.
2- Seyfeddin Gültekin ile yaşanılan hatıralarını önümüzdeki bir ay içerisinde bize iletirlerse seviniriz. Böyle bir çalışmada gayretim olsun arzu edenler haydi biraz acele edelim ki; şimdi var olan ve gelecek nesle kutlu bir hayatın misâl olmasını temin edelim. Bir Fatiha’ya vesile olmak temennisi ile…
İRTİBAT: (0506) 503 65 88