Övünmek gibi olmasın, ama şahsen küçüklüğümüzden beri çok sevdiğimiz, bu yüzden de vazgeçemediğimiz bir “uğraş”ımız var ki o da “okuma” faaliyetidir.
[Hiç unutmayız: İlkokulda öğretmenimiz, ceketinin cebinde logosu dışa gelecek, yani görünecek şekilde müdavimi olduğu gazeteyi taşırdı. Onun sayesinde biz de o vakitten beri “dellenmiş”vaziyetteyiz!]
Elimize aldığımız herhangi bir gazete, dergi, kitap vs’yi yarım bırakmamışızdır. Okumalarımızı illâ ki başladığımız gibi bitirmiş, anladıklarımız üzerinde—her okuyucu gibi—zihnî mütalâalarda (tefekkür) bulunmuşuzdur...
Ne yazık ki bidayetten beri çok yakın çevremiz bu okuma faaliyetimize pek bir mânâ verememekte, hattâ bazıları daha da ileri giderek menfi mânâlar da yükle(yebil)mektedir. (Şahsen bizim de onların “okumamak”ta direnmelerine karşı tepkilerimiz farklı değil ya, neyse!)
Elbette okuma faaliyeti “zaman” gibi “emek” de ister. Gün gelir insan “yorulduğunu” hisseder—tıpkı bazen biz(d)e olduğu gibi...
Bu, bizim gibi “günlük” bazda Risale ve gazete, “aylık” bazda da “(birkaç) dergi” okuyanların yaşadığı fizikî veya zihnî bir “arıza”dır belki de...
Meselâ bu fakir, birkaç yılda bir, bilhassa gazete okumalarını azaltma ihtiyacı duyar.
Hepi topu beş-on gün, bilemediniz birkaç hafta sürer gider bu fizikî ve zihnî dinlenme vetiresi.
Sonra ne mi olur? Sadece “üst düzey” yazarları okumakla yetindiğimiz bu süreçten çok da bir tat alamadığımızı ve bir şeylerin noksan kaldığını anlarız! Ve döner geriye, kasten ıskaladığımız(!) yazarları okumaya koyuluruz. Yine beş-on günlük sıkı bir okumayla “telâfi” işlemini tamamlamış ve yeniden düzenli olarak “bütün yazarlar”ı okumaya başlamış oluruz...
KÜÇÜK BİR TAVSİYE!
“Çok da bir tat alamadığımızı ve bir şeylerin noksan kaldığını anlarız.” dedik.
Belki bu ibareyi biraz “açmak” gerek!
Bideneyelim...
Kanaatimiz o ki gazetemizde “üst düzey” yazarlar olduğu gibi “orta düzey” ve “alt düzey” yazarlar da var!
[“Yanlış anlaşılmaması” adına hemen kaydedelim ki “yazarlık” hadisesine hem “muhteva,” hem “üslûp,” hem de “teknik” cihetlerinden bakmamız(!) hasebiyle kendi âlemimizde böyle bir kategorilendirmeyi yapageldik ve bunda berdevamız.]
Üstelik “üst düzey” (duâyen) veya “orta düzey” (usta) yazarların her yazısında—en azından—kendisinden beklenen performansı sergile(ye)mediği de ma’lûmdur. Fakat “alt düzey” (amatör) de olsa bir yazarın bazen tatminkâr, hattâ fevkalâde güzel yazılar kaleme alabildiğini teslim etmek isteriz ve de ederiz!
Zannımızca sadece belli yazarlara odaklanmak—her gün aynı mönüye kendini mahkûm etmek(!) derekesinde—“dengesiz beslenme” gibi bir şeye dönüşür! Dolayısıyla, “üst düzey-orta düzey-alt düzey” sınıflandırmasını şuur altına iterek “bütün yazarlar”a odaklanmak—“dengeli beslenmek” misali—en iyisi.
Hani “millî birlik beraberlik” mevzuunu işlerken Demokrat siyasî ve idareciler “Farklılıklarımız zenginliğimizdir.” derler ya... İşte, o misalde olduğu gibi, gazete gibi okuyucu açısından da yazar bolluğu ve çeşitliliği bir “zenginlik”tir.
Ha, yazıların tamamını bir oturuşta okuyamayanlara küçük bir tavsiyemiz(!) var: Sevdiğiniz/mühimsediğiniz yazarlara öncelik veriniz; belli bir fasıladan sonraki devam okumalarında da sair yazarları okuyunuz.
Böyle fasılalı okumalarla daha az yorulur, hattâ daha çok istifade edersiniz...