Bursa’dan, müdakkik ve müstakim arkadaşımız Ömer Çaloğlu, geçen gün bana bir haber başlığı yollayıp, bunu işlememi istirham etti.
Zaten, bizim aklımızda da, böyle bir makale yazmak vardı, ama bir türlü, ona sıra gelmemişti. Ömer kardeşin tetiklemesi ile bu makaleyi yazıyoruz.
Haber başlığı şöyle: “1 kuruş para üstü vermeyen mağazalara, 5 bin lira ceza.” Evet, maalesef öyle, hemen hemen, hiçbir alış veriş yerinden, bu minik parayı geri alamazsınız. Bu, en minik para olan bir kuruşun, zaten esamesi okunmadığı gibi, neredeyse, beş ve on kuruşlar da, kullanılmayan para sınıfına girmek üzeredir.
Bu haber başlığını görünce, aklıma, bugünkü o minik parayla “altı kuruşa” Ankara’da, Gülhane Hastahanesi’nin olduğu mahallede, rahmetli pederin aldığı ev geldi. 1969 senesinde, eski parayla, altmış bin liraya, hem de, on bin peşin, ayda bin lira taksitle aldığı o apartman dairesi, bugünkü parayla “altı kuruş” yapıyor.
Şaşırdım, memleket ne hâle gelmişti böyle? Babamın ev aldığı o zamanlarda, AP hükümeti iktidardaydı ve Türkiye’nin en altın çağlarının yaşandığı o dönemde, enflasyon % 5, kalkınma hızı da, % 7 idi. (Dünyada, petrol müstahsili devletlerin haricinde) Japonya’dan sonra, Türkiye, bu kalkınma oranıyla, dünyada 2. idi. O altın çağı, Türkiye’nin büyüyüp, gelişmesini istemeyen dış ve iç hain mihrakların maşası olan, üç alçak ihtilâl, sekte vurmuştu. Ondan sonra da Türkiye, ekonomide doğru dürüst iyiye gidememişti. En son, bu iktidarın, paradan altı sıfırı kaldırmasıyla, “paramız pul oldu” tabirince, çok para taşımaktan kurtulmuştuk, ama işte gördüğünüz gibi koskoca bir apartman dairesi, şimdi kimsenin sokakta görse eğilip almadığı “altı kuruş”a alınmıştı.
Bir de tabiî, piyasalarda gördüğümüz, “9,99, 999” aldatmacası var. Bu da, milleti kandırıyor, aldatıyor.
Geçenlerde yazdığımız “vicdansız esnaflar” makalemizi, maalesef yanlış anlayanlar olmuş. Burada bizim hedefimiz, milleti aldatan, başta büyük marketler ve benzeri yerlerdi. Bunları, “hangi sıfatla yazalım?” diye düşündük. ”Marketler mi, mağazalar mı? vs.” diye, ama olmayacaktı. En iyisi “esnaf” kelimesiyle ifade etmekti ve öyle yazdık. Zaten makalenin ilk satırında, “Vicdanlı, Allah’tan korkan, milleti fahiş fiyatla çarpmayan esnafa sözümüz yok.” diye başlamıştık, ama dikkat-i nazara alınmamış demek. Yoksa, kendi yağıyla kavrulmaya çalışan ve binbir türlü zorlukla ayakta kalmaya çalışan esnaf değildi bizim kastımız. Zaman-ı evvelinde, biz de kendi çapımızda öyle küçük esnaflık yapmıştık, iyi-kötü biliriz.
Neyse, gelelim bahsettiğimiz 9’lara... Maalesef, bunlar, göz göre göre vatandaşın gözünü boyama ve aldatmayla iş görüyorlar. Kimse de, bunlara ses çıkarmıyor. Bunların derhâl önüne geçilmelidir. 10, 100, 1000 gibi, zaten vatandaştan aldıkları miktarları yazmaları sağlanmalıdır. Bunları kim yapacak? Her hâlde biz değiliz.
NOT: Üç ayların ilk mübarek gecesi olan, rağbet edilen, Regaib Gecenizi tebrik ederim. Rabbimiz, Kur’ân’ın bu asırdaki en büyük tefsiri olan Risale-i Nurlar’la kalbleri ısındırır ve aydınlatır da, İnşâallah; dünyaya da, âlem-i İslâm’a da, Türkiye de saadet, selâmet ve huzur nasip olur.