10 Kasım’da ne yazılır? “10 Kasım” yazılır değil mi? Haydi yazalım o zaman...
Saat dokuzu beş geçe.
Atam Dolmabahçe’de.
Doktor doktor kalksana.
Lâmbaları yaksana.
Atam elden gidiyor.
Çaresine baksana.
Çoğunuzun şaşırıp, “bu da ne yahu?” der gibi söylendiğinizi hissediyorum. Evet, bu ne? Bu, hepimizin kafalarına çakıla, çakıla, taaa ilkokulda ezberletilen bir saçmalık. Hattâ buraya bile ezberimden yazdım. Ama bunu yazışımızın ve bu nesneyi yazının içine koyuşumuzun esas sebebi, Engin Ardıç’ ın, seneler evvel, yine bir 10 Kasım’ da yazdığı “külliyen yalan” başlıklı bir makalesi.
Orada, bu dokuzu beş geçeyi yazarak, aklımda kaldığı kadarıyla şu ifadeleri kullanmıştı: “külliyen yalan yahu, Atatürk dokuzu beş geçe gündüz vakti değil, karanlıkta ölmüştü. Baksanıza, hem ‘doktor, doktor kalksana, lâmbaları yaksana’ diyorlar, hem de gündüz ortası dokuzu beş geçe, milleti zorla kıyama tutuyorlar. Külliyen yalan! o dokuzu beş geçe değil, ortalık karanlıkken öldü. Ama milleti o saatte ayağa kaldırıp saygı duruşunda tutmak zor olacağından, 30’ lu, 40’ lı senelerde memurlar saat 9 da mesaiye başladığı için öyle bir kurnazlık yapmışlar.”
Evet, aynen öyle. Çocukluğumuzdan, bu yaşımıza gelene kadar bunları gördük. Tabiî, çoğunuz da gördü. Minik birer çocukken, Ankara’nın o soğuk günlerinde, önlüklerimizin içinde, nasıl da titreyerek bizi beklettiklerini hiç unutmam.
Gençlik senelerimizde Ankara’da, fıkra gibi bir şey anlatılırdı.”Kızılay’da, orduevi, zafer çarşısı arasında, bir M. Kemal heykeli var. Bir 10 Kasım sabahı, adamın biri heykelin önüne gelmiş, ağlıyor, ‘atam, sen kalk da, ben yatam’ diyor. Heykelden boğuk bir ses,’ gel de yat ulan!’ deyince, adam cin çarpmış gibi, ‘aman atam benim çoluk çocuğum var’ diye, tabana kuvvet kaçmış. Meğer akşamcının biri, heykelin arkasına sızmış, sabahleyin kendine geliyormuş, o söylemiş.” Artık, ciddî veya değil. Böyle komik vaziyetlere de düşüyor bu Kemalistler.
Yani, bu saçmalıklardan, millete zorla dayatmalardan vazgeçmek lâzım.
Artık, neredeyse yüz senedir bu işler bir kabak tadı verdi. Kimse size karışmıyor, ama siz millete zorla dikte ettirmeye çalışıyorsunuz. Nasreddin Hoca’nın “bu ne biçim yer yahu, taşları bağlamışlar, köpekleri salmışlar” misali gibi, 5816’nın arkasına sığınarak, milletin rahatını, huzurunu bozmayın. Muasır Avrupa devletlerindeki gibi, bizde de; tam hür, insanı esas alan, demokrat bir zemin meydana gelir inşâaallah da, milletin cebine kadar sokulan, tek adam zihniyetinden, bu millet, hâlâs olur, kurtulur.