İnsan her ne kadar, ben kendi muhasebemi yapıyorum, yaparım... Herşeyin kontrolü elimdedir...
Sıfır hata ile dünya ve ahirete dair işlerimi yürütmeye, yerine getirmeye çalışıyorum dese de... bunun mümkünâtı yoktur.
Ne yapmalı? Görünen neticeyi önceden kabul edip buna göre nefsin, şeytanın, her türlü kötü fiilin, olabilecek fena işlerin tedbirini almak lâzımdır.
Eğer biz bunların üstesinden gelemiyorsak, kendimizi uyaramıyorsak; bizlere ikaz edici, hatırlatıcı dostlar, iyi yürekli ahbaplar ve acıyan, merhamet eden arkadaşlar lâzımdır.
Onlar vazifelerini yaptıktan sonra dinlemiyor veya kâle almıyorsak bunun hiç ehemmiyeti yoktur. O zaman kendi hatalarımızı, eksikliklerimizi, yanlışlarımızı peşinen kabul etmiş oluyoruz.
Aynı şekilde ve her zaman fütursuzca yaptığımız gibi başkalarını uyardığınızda eğer dinlenmiyor, dinlenilmiyor, sözümüz tutulmuyorsa bu tutum ve davranışları da onların bileceği iştir.
Önemli olan karşılıklı ikazların, uyarıların usûlüne uygun, kavlileyyin ile, yumuşak ve alttan alarak, yapmacık olmayan bir samimiyet içerisinde yapılabilmesidir.
Eğer biz hayır istiyorsak, EVVELÂ üzerimize düşen hayırlı vazife ve hizmetleri hakkıyla yapabilmemiz lâzımdır. Herkesin bir hayırhahı muhakkak vardır ve ona sımsıkı sarılmaktan başka da çare yoktur.
Böylesine önemli bir konuda uyarıcı olurken de yanlış yapmamak ve dosdoğru kararlar vermek, karşısındakileri asla ve asla rencide etmemek esas olmalıdır.