29 Temmuz 2014, Salı
Bayramlarda gaflet istilâ edip gayr-ı meşrû daireye sapmamak için, rivâyetlerde, zikrullaha ve şükre çok azîm tergîbât vardır. Tâ ki, bayramlarda o sevinç ve sürur nimetlerini şükre çevirip, o nimeti idâme ve ziyadeleştirsin. Çünkü şükür nimeti ziyadeleştirir, gaflet ise kaçırır.
Nev-i beşerin
ağlanacak gülmelerine, endişe-i istikbal ve âkıbetbînlik adesesiyle,
gayet şâşaalı bir gece bayramında, hapishane penceresinden bakarken,
nazar-ı hayâlime inkişaf eden bir vaziyeti beyan ediyorum. Sinemada,
eski zamanda mezaristanda yatanların vaziyet-i hayatiyeleri göründüğü
gibi, yakın bir istikbalde mezaristan ehli olanların müteharrik
cenazelerini görmüş gibi oldum. O gülenlere ağladım. Birden bir
tevahhuş, bir acımak hissi geldi. Aklıma döndüm, hakikatten sordum: “Bu
hayâl nedir?” Hakikat dedi ki:
Elli sene sonra, bu kemâl-i neşe ile
gülen ve eğlenen zavallılardan elliden beşi, beli bükülmüş, yetmiş yaşlı
ihtiyarlar gibi; kırk beşi, mezaristanda çürümüş bulunacaklar. O güzel
simalar, o neşeli gülmeler, zıtlarına inkılâp etmiş olacaklar. “Gelmesi
muhakkak olan herşey, yakındır” (Hadis-i Şerif) kaidesiyle, madem
yakında gelecek şeylerin gelmiş gibi görülmesi bir derece hakikattir;
elbette gördüğün hayâl değildir.
Madem dünyanın gafletkârâne
gülmeleri, böyle ağlanacak acı hallerin perdesidir ve muvakkat ve zevâle
mâruzdur. Elbette bîçâre insanların ebedperest kalbini ve aşk-ı bekâya
meftun olan ruhunu güldürecek, sevindirecek, meşrû dairesinde ve
müteşekkirâne, huzurkârâne, gafletsiz, mâsumâne eğlencelerdir ve sevap
cihetiyle bâkî kalan sevinçlerdir. Bunun içindir ki, bayramlarda gaflet
istilâ edip gayr-ı meşrû daireye sapmamak için, rivâyetlerde, zikrullaha
ve şükre çok azîm tergîbât vardır. Tâ ki, bayramlarda o sevinç ve sürur
nimetlerini şükre çevirip, o nimeti idâme ve ziyadeleştirsin. Çünkü
şükür nimeti ziyadeleştirir, gaflet ise kaçırır.
Lem’alar, 28. Lem’a,
10. Nükte
***
İ’lem eyyühe’l-aziz!
Tefekkür
gafleti izale eder. Dikkat, teemmül, evham zulümatını dağıtıyor. Lâkin
nefsinde, bâtınında, hususî ahvâlinde tefekkür ettiğin zaman, derinden
derine tafsilâtla tetkikat yap. Fakat âfakî, haricî, umumî ahvâlâta
teemmül ettiğin vakit, sathî, icmâlî düşün, tafsilâta geçme. Çünkü
icmalde, fezlekede olan kıymet ve güzellik tafsilâtında yoktur. Hem de
âfakî tefekkür, dipsiz denize benziyor, sahili yoktur. İçine dalma,
boğulursun.
Arkadaş! Nefsî tefekkürde tafsilâtlı, âfâkî tefekkürde
ise icmâlî yaparsan, vahdete takarrüb edersin. Aksini yaptığın takdirde,
kesret fikrini dağıtır. Evham ise havalandırır, enâniyetin kalınlaşır.
Gafletin kuvvet bulur, tabiata kalb eder. İşte dalâlete isâl eden kesret
yolu budur.
Mesnevî-i Nûriye, s. 233
LÛGATÇE:
endişe-i istikbal: Gelecek endişesi.
âkıbetbîn: İleri görüşlü. Sonunu önceden gören.
adese: 1. Mercek. 2. (Mec.) Bakış açısı.
inkişaf: Açılma, keşfolma.
müteharrik: Hareket eden, hareketli.
tevahhuş: Yalnızlaşma, vahşileşme, yabancılaşma.
kemâl-i neşe: Tam bir neş’e.
gafletkârâne: Gafletli bir biçimde.
muvakkat: Geçici.
ebedperest: Sonsuzluğa bağlı olan.
aşk-ı bekâ: Sonsuzluk aşkı.
huzurkârâne: Gönül rahatlığıyla.
zikrullah: Allah’ı zikretme, anma, hatırlama.
tergîbât: Teşvikler, isteklendirmeler, rağbet vermeler.
Okunma Sayısı: 381
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.