Adalet-i mahza ile adalet-i izafiyenin izahı şudur ki: “Kim bir cana kıymamış veya yeryüzünde fesad çıkarmamış birisini öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibidir.” (Mâide Sûresi: 32.)
Âyetin mana-i işarîsiyle, bir masumun hakkı, bütün halk için dahi iptal edilmez. Bir ferd dahi, umumun selâmeti için feda edilmez. Cenab-ı Hakk’ın nazar-ı merhametinde, hak haktır; küçü- ğüne büyüğüne bakılmaz. Küçük, büyük için iptal edilmez. Bir cemaatin selâmeti için, bir ferdin, rızası bulunmadan, hayatı ve hakkı feda edilmez. Hamiyet namına, rızasıyla olsa, o başka meseledir.
Adalet-i izafiye ise, küllün selâmeti için cüz’ü feda eder; cemaat için ferdin hakkını nazara almaz. “Ehven-i şer” diye, bir nevi adalet-i izafiyeyi yapmaya çalışır. Fakat adalet-i mahza kàbil-i tatbik ise, adalet-i izafiyeye gidilmez; gidilse, zulümdür.
Mektubat, s. 67
BİR CANİ YÜZÜNDEN YÜZLERCE MASUMU ZARARA SOKMAK
Biz Nur mekteb-i irfanı şakirdlerinin Kur’ân-ı Hakîm’den aldığımız hakikat dersi şudur ki: Evde yahut bir gemide, bir masum, on cani bulunsa, adalet-i Kur’âniye o mâsumun hakkına zarar vermemek için o haneyi, o gemiyi yakmayı men ettiği halde, on masumu bir tek cani yüzünden mahv için, o hane, o gemi yakılır mı? Yakılırsa en büyük zulüm, en büyük hıyanet ve gadir olmaz mı? Bu sebeple asayişi ihlâl yolunda yüzde on cani yüzünden doksan masumun hayatını tehlikeye ve zarara sokmayı adalet-i İlâhiye ve hakikat-i Kur’âniye şiddetle men ettiği için biz bütün kuvvetimizle bu ders-i Kur’âniyeye ittibaen asayişi muhafazaya kendimizi dinen mecbur biliriz.
İşte bizi böyle haksız isnadlarla itham eden devr-i sâbıktaki gizli düşmanlarımız, şüphe yok ki ya siyaseti dinsizliğe alet etmek istediler, yahut bilerek, bilmeyerek bo- zuk ideolojileri memleketimize yerleştirmek gayretine düştüler. Görülüyor ki nizam ve intizamı bozan, maddî, manevî, memleketin emniyet ve asayişini ihlâl eden bizler değil, asıl onlardı. Hakikî bir Müslüman, samimî bir mü’min hiçbir zaman anarşiye ve bozgunculuğa taraftar olmaz. Dinin şiddetle men ettiği şey, fitne ve anarşidir. Çünkü anarşi hiçbir hak tanımaz; insanlık seciyelerini ve medeniyet eserlerini canavar hayvanlar seciyesine çevirir ki, bunun âhirzamanda “Ye’cüc’ ve ‘Me’cüc” komitesi olduğuna Kur’ân-ı Hakîm işaret buyurmaktadır.
B. S. Nursî Tarihçe-i Hayatı, Isparta Hayatı, s. 669
***
İslâmiyetin pek çok kanun-u esasîsinden birisi, “Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez.” (En’am Sûresi: 164) âyet-i kerimesinin hakikatidir ki, “Birisinin cinayetiyle başkaları, akraba ve dostları mesul olamaz.” (...) Hem emniyetin ve asayişin temel taşı yine bu kanun-u esâsîden geliyor. Meselâ, bir hânede veya bir gemide bir masum ile on cani bulunsa, hakikî adaletle ve emniyet ve asayiş düstur-u esasîsi ile, o masumu kurtarıp tehlikeye atmamak için, gemiye ve hâneye ilişmemek lâzım; tâ ki masum çıkıncaya kadar.
İşte bu kanun-u esasî-i Kur’ânî hükmünce asayiş ve emniyet-i dahiliyeye ilişmek, on cani yüzünden doksan masumu tehlikeye atmak, gazab-ı İlâhînin celbine vesile olur.
Emirdağ Lâhikası, s. 500
LÛGATÇE:
adalet-i izafiye: Göreceli adalet, nisbî adalet.
adalet-i mahza: Tam ve mükemmel adalet, kusursuz adalet.
anarşi: Hiçbir otorite tanımamak, kargaşa, terör.
cüz’: Parça, fert.
devr-i sâbık: Geçen devir, önceki dönem (metinde tek parti dönemi).
ehven-i şer: İki zararlı seçenekten daha az zararlı olanı tercih etmek.
küll: Tam, bütün, herkes.