Ve keza, semavat sahifesini güneş ve yıldızlarla yazan kudret ile bal arısıyla karıncanın sahifelerini hüceyrat ve zerratla yazan kudret bir olduğundan, “Allahu lâ ilâhe illâ hû” [O Allah ki, Ondan başka ilâh yoktur. (Bakara Sûresi: 255.)] ile meselenin ilânıyla, Hâlık’ın bir olduğuna delâlet ve şehadet eder.
• Ve keza, meselâ bulutla arz gibi câmid ve mütehalif şeylerde tecâvüb ve muavenet, yani birbirinin hâcetine cevap vermek; ve seyyarat gibi şemsten pek uzak olan yıldızların şemse veya birbirine tesanüd etmeleri, bütün eşyanın bir Müdebbir’in idaresinde bulunduğuna şehadet ederek, “Allahu lâ ilâhe illâ hû” ile ilân eder.
• Ve keza, semavatın yıldızlar gibi âsâr-ı muntazamadaki müşabehet ve arzın birbirine benzeyen çiçeklerinde, hayvanatındaki münasebet, Hâlık’ın bir olduğuna delâletle, şehadetini “Allahu lâ ilâhe illâ hû” ile ilân eder.
• Ve keza, her bir zîhayat, çok isim ve sıfatların tecellisine mazhardır. Meselâ, bir zîhayat vücuda geldiğinde Bâri isminin cilvesine, teşekkülünde Musavvir sıfatının cilvesine, gıdalandığı zaman Rezzak isminin cilvesine, hastalıktan şifa bulduğunda Şâfî isminin tecellisine ve hakeza tesirde mütesanid, âsârda mütehalif çok sıfât ve isimlere mazhardır. Bu sıfatların ve isimlerin hedefleri bir olduğundan, elbette müsemmaları da bir olur.
İşte her bir zîhayat, şu mazhariyetle, Hâlık’ın bir olduğuna dair olan şehadetini “Allahu lâ ilâhe illâ hû” ile ilân eder.
• Ve keza, Manzume-i Şemsiye ile bal arısının gözleri arasındaki irtibat ve keyfiyetçe birbiriyle münasebetleri, ikisinin bir Nakkaş’ın nakşı olduğuna olan delâletlerini “Allahu lâ ilâhe illâ hû” ile i’lâm ediyorlar.
• Ve keza, zerrat arasındaki cazibenin güneş ve yıldızlar arasında bulunan cazibeye kardeş olması, her iki kısmın da bir kalem-i vâhidin yazısı olduğunu “Allahu lâ ilâhe illâ hû” ile izhar ediyorlar.
• Ve keza, terkib ve mürekkebatta görülen intizam, o mürekkebattaki her zerrenin lâyık mevziine konulmasıyla hâsıl olmuştur. Binaenaleyh, o zerreleri, aralarındaki münasebetler bozulmamak şartıyla, lâyık mevkilerine koyabilmek, ancak bütün o mürekkebatı yaratabilecek bir Kudret Sahibi’ne hastır.
İşte, zerrattaki intizam ve şu vaziyetin lisanıyla, “Allahu ekber” diyerek “Allahu lâ ilâhe illâ hû”yu okur.
Mesnevî-i Nuriye, s. 68
LÛGATÇE:
âsâr-ı muntazama: Muntazam, düzenli eserler.
Bârî: Yaratan, onlara biçim veren, onları şekillendiren Allah.
câmid: Ruhsuz, cansız.
cazibe: Çekim, çekim gücü.
kalem-i vâhid: Tek bir kalem; her şeyin tek bir kalem, tek bir el tarafından yaratılması.
muavenet: Yardım.
müşabehet: Benzeme, benzeyiş.
tecâvüb: Cevaplaşma, karşılıklı cevap verme.
zerrat: Zerreler, atomlar.