Meselâ onlardan değil hikmet, inayet, rahmet, iaşe, ihya gibi bedihî hakikatler ve vahdanî deliller, belki yalnız tanzif fiili Kâinat Hâlık’ına verilmezse, o vakit ehl-i dalâletin o meslek-i küfrîsinde lâzım gelir ki, ya tanzifle alâkadar zerreden, sinekten tut, tâ unsurlara, yıldızlara kadar bütün mahlûkatın her biri, koca kâinatın tezyin ve tevzin ve tanzim ve tanzifini bilecek, düşünecek ve ona göre davranacak bir kabiliyette olacak; veyahut Hâlık-ı Âlem’in sıfât-ı kudsiyesi kendisinde bulunacak; veyahut bu kâinatın tezyinat ve tanzifatı ve varidat ve masarifinin muvazenelerini tanzim etmek için kâinat büyüklüğünde bir meclis-i meşveret bulundurulacak ve hadsiz zerreler, sinekler, yıldızlar o meclisin azaları olacak. Ve hakeza, bunlar gibi hurafeli, safsatalı yüzer muhaller bulunacak, tâ ki her tarafta görünen ve müşahede olunan umumî ve ihatalı ulvî tezyin ve tathir ve tanzif vücud bulabilsin. Bu ise, bir muhal değil, belki yüz bin muhal ortaya girer.
Evet, eğer gündüzün ziyası ve zemindeki umum parlak şeylerde temessül eden hayalî güneşçikler güneşe verilmezse ve bir tek güneşin cilve-i in’ikâsıdır denilmezse, o vakit zemin yüzünde parlayan bütün cam parçalarında ve su katrelerinde ve karın şişeciklerinde, belki havanın zerrelerinde birer hakikî güneş bulunmak lâzım gelir; tâ ki o umumî ziya vücud bulabilsin.
İşte hikmet dahi bir ziyadır. Rahmet-i muhita bir ziyadır. Tezyin, tevzin, tanzim, tanzif muhit birer ziyadırlar ki, o Şems-i Ezelî’nin şuâlarıdırlar. İşte gel, bak, dalâlet ve küfür nasıl hiç çıkılmaz bataklığa girer. Ve dalâletteki cehalet, ne derece ahmakane olduğunu gör, [“İslâm dini ve kâmil iman nimetinden dolayı Allah’a hamd olsun.”] de.
Evet, kâinat sarayını tertemiz tutan bu ulvî, umumî tanzif, elbette ism-i Kuddüs’ün cilvesi ve muktezasıdır. Evet, nasıl ki bütün mahlûkatın tesbihatları ism-i Kuddüs’e bakar; öyle de, bütün nezafetlerini de Kuddüs ismi ister. (HÂŞİYE) Nezafetin bu kudsî intisabındandır ki [“Temizlik imandandır.”] hadisi, nezafeti imanın nurundan saymış ve [”Muhakkak ki Allah çok tevbe edenleri ve temiz olanları sever.” (Bakara Sûresi: 222.)] âyeti dahi, tahareti muhabbet-i İlâhiyenin bir medarı göstermiş.
HÂŞİYE: Kötü hasletler, bâtıl itikadlar, günahlar, bid’alar manevî kirlerden olduklarını unutmamalıyız. Lem’alar, s. 599
LÛGATÇE:
cilve-i in’ikâs: Yansımanın görüntüsü.
Hâlık: Her şeyi yoktan var eden, yaratıcı; Allah.
iaşe: Besleme, geçindirme.
ihya: Diriltme, hayat verme.
inayet: Allah’ın yardımı, ihsanı.
ism-i Kuddüs: Cenab-ı Hakk’ın kâinatta her şeyin temiz olmasını sağlayan, kusur ve noksanlıklardan uzak olan ismi.
masarif: Masraflar, giderler.
rahmet-i muhita: Her şeyi kuşatan rahmet.
Şems-i Ezelî: Varlığının başlangıcı olmayan ve her şeyi nurlandıran Cenab-ı Hak.
tanzif: Temizleme.
tevzin: Tartma, ölçülü hale koyma.
vahdanî: Allah’ın birliği ile alâkalı.
varidat: Gelirler.
ziya: Işık.