Suâl: “Eskiden İslâmlar zengin, onlar fakir idiler. Şimdi her yerde kaziye bilakistir. Hikmeti nedir?”
Cevap: İki sebebi biliyorum.
Birincisi: “İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır. (Necm Suresi: 39)” olan ferman-ı Rabbanîden müstefad olan meyelân-ı sa’y ve “Çalışıp kazanan, Allah’ın sevdiği bir kuldur.” olan ferman-ı Nebevîden müstefad olan şevk-i kesb, bazı telkinat ile o meyelân kırıldı ve o şevk de söndü. Zira, i’lâ-yı kelimetullah şu zamanda maddeten terakkîye mütevakkıf olduğunu bilmeyen; ve dünya “ahiretin tarlası olması” (Keşfü’l-Hafâ, 1:412/1320) cihetiyle kıymetini takdir etmeyen; ve Kurûn-u Vustâ ile Kurûn-u Uhrâ’nın ilcaatını tefrik eylemeyen; ve birbirinden gayet uzak, biri mezmum ve biri memduh olan tahsil ve kesbde olan kanaati ile mahsul ve ücretteki kanaati temyiz etmeyen; ve birbirinden nihayet derecede baîd, hatta biri tembelliğin ünvanı, diğeri hakikî ihlâsın sadefi olan iki tevekkülü ki; biri meşietin muktezâsı olan esbab arasındaki nizama karşı temerrüd hükmünde olan tertib-i mukaddemattaki bir tevekkül-ü tembelâne, diğeri İslâmiyetin muktezâsı olan, netice itibarıyla gerdendâde-i tevfik olarak vazife-i İlâhiyeye karışmamakla terettüb-ü neticede mü’minâne tevekküldür; ikisini birbiriyle iltibas eden ve “Ümmetî! Ümmetî!” sırrını teferrüs etmeyen ve “İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır. (Feyzü’l-Kadîr, 3:481)” hikmetini anlamayan bazı adamlar ve bilmeyen bir kısım vaizlerdir ki, o meyelânı kırdılar, o şevki de söndürdüler.
İkinci sebep: Biz, gayr-i tabiî ve tembelliğe müsait ve gururu okşayan emaret maişetine el atıp belâmızı bulduk.
Eski Said Dönemi Eserleri, Münazarat, s. 187-188
LÛGATÇE:
baîd: uzak.
emaret maişeti: memurlukla geçinme.
gerdendâde-i tevfik: İlâhî iradeye boyun eğip ona uygun davranmak.
i’lâ-yı kelimetullah: Allah’ın ismini yüceltmek, yaymak.
ilcaat: gereklilikler, zorunluluklar.
kaziye: hüküm; önerme.
kesb: çalışma, kazanma, elde etme.
Kurûn-u Uhrâ: Yeni Çağ ve Yakın Çağ; son devir.
Kurûn-u Vustâ: Orta Çağ.
mahsul: ürün, netice, kazanım.
memduh: övülen, övülmüş.
meyelân-ı sa’y: çalışma meyli, isteği.
mezmum: zem olunmuş, yerilmiş; kötü.
müstefad: anlaşılmış, öğrenilmiş.
mütevakkıf: bağlı.
şevk-i kesb: kazanma ve çalışma şevki.
tahsil: üretim.
teferrüs: ferasetle bir şeyi anlama.
tefrik etmek: ayırmak.
terakkî: yükselme, ilerleme.
tertib-i mukaddemat: başlangıçta yapılması gerekenler.