Sonra o seyyah-ı âlem asırlarda gezerken Müceddid-i Elf-i Sâni İmam-ı Rabbanî Ahmed-i Farukî’nin medresesine rast geldi, girdi, onu dinledi.
O imam, ders verirken diyordu:
“Bütün tarikatlerin en mühim neticesi hakaik-ı imaniyenin inkişafıdır ve bir tek mesele-i imaniyenin vuzuh ile inkişafı, bin kerâmâta ve ezvaka müreccahtır.”
Hem diyordu:
“Eski zamanda, büyük zatlar demişler ki: ‘Mütekellimînden ve ilm-i kelâm ulemasından birisi gelecek, bütün hakaik-ı imaniye ve İslâmiyeyi delâil-i akliye ile kemal-i vuzuhla ispat edecek.’ Ben istiyorum ki ben o olsam, belki (HAŞİYE) o adamım.” diye iman ve tevhid bütün kemâlât-ı insaniyenin esası, mâyesi, nuru, hayatı olduğunu ve “Bir saat tefekkür, bir senelik nafile ibadetten daha hayırlıdır.” [Keşfü’l-Hafa, 1:1004.] düsturu, tefekkürat-ı imaniyeye ait bulunması ve Nakşî tarikatinde hafî zikrin ehemmiyeti ise, bu çok kıymettar tefekkürün bir nev’i olmasıdır diye talim ederdi. [...]
Madem bu kahraman imam böyle diyor. Ve madem bir zerre kuvvet-i imaniyenin ziyadeleşmesi bir batman marifet ve kemâlâttan daha kıymetlidir ve yüz ezvakın balından daha tatlıdır. Ve madem bin seneden beri iman ve Kur’ân aleyhinde teraküm eden Avrupa feylesoflarının itirazları ve şüpheleri yol bulup ehl-i imana hücum ediyor ve bir saadet-i ebediyenin ve bir hayat-ı bâkiyenin ve bir Cennet-i daimenin anahtarı, medarı, esası olan erkân-ı imaniyeyi sarsmak istiyorlar.
Elbette her şeyden evvel imanımızı taklitten tahkike çevirip kuvvetlendirmeliyiz.
***
Kur’ân’dan gelen o Sözler ve o nurlar, yalnız aklî mesâil-i ilmiye değil, belki kalbî, ruhî, hâlî mesâil-i imaniyedir. Ve pek yüksek ve kıymettar maarif-i İlâhiye hükmündedirler.
***
Risale-i Nur, Kur’ân’ın ve Kur’ân’dan çıkan bürhanî bir tefsir olduğundan Kur’ân’ın nükteli, hikmetli, lüzumlu, usandırmayan tekraratı gibi onun da lüzumlu, hikmetli, belki zarûrî ve maslahatlı tekraratı vardır. Hem Risale-i Nur, zevk ve şevk ile dillerde usandırmayan, daima tekrar edilen Kelime-i Tevhidin delilleri olmasından, zarûrî tekraratı kusur değil; usandırmaz ve usandırmamalı.
HÂŞİYE: Zaman ispat etti ki o adam, adam değil, Risale-i Nur’dur. Belki ehl-i keşif, Risale-i Nur’u ehemmiyetsiz olan tercümanı ve nâşiri suretinde keşiflerinde müşahede etmişler, “bir adam” demişler.
Hizmet Rehberi, s. 30-33
LÛGATÇE:
bürhanî: Delilli, delil cinsinden.
delâil-i akliye: Aklî deliller.
ehl-i keşif: Bazı gaybî meselelerin, Allah’ın izni ile kendilerine açıldığı âlimler.
erkân-ı imaniye: İmanın rükünleri, temel esasları.
ezvak: Zevkler.
hafî: Gizli, açıktan olmayan.
hakaik-ı imaniye ve İslâmiye: İman ve İslâm hakikatleri.
Kelime-i Tevhid: Tevhid kelimesi, Lâilâheillallah, “Allah’tan başka ilâh yoktur”.
maarif-i İlâhiye: İlahî bilgiler; Allah’ı isim ve sıfatlarıyla tanıma, bilme.
mâye: Maya; asıl, esas.
mesâil-i ilmiye: İlmî meseleler.
Müceddid-i Elf-i Sâni: İkinci Bin Yılın Müceddidi.
müreccah: Tercih edilen.
mütekellimîn: Kelâmcılar, imana dair konuları akıl ve delille ispatlamaya çalışan âlimler.
nâşir: Neşreden, yayan, yayıncı.
teraküm: Birikme, yığılma.
vuzuh: Açıklık, netlik.