Cizre’nin tarihine bakıldığı zaman, ilim ve irfan merkezi olarak memleketin dört bir tarafına ilim yaymış, bir maneviyat şehri iken; son üç aydan beri Cizre halkı tam bir istibdat altında yaşıyor.
Bu vesileyle biz de Cizre’nin eşrafından; ehl-i hizmet kardeşimiz Servet Sönmez Bey’le hasbihâl mahiyetinde bir röportaj yapmak istedik. Servet Beyin gönlü ve kapısı her zaman dostlarına açık; hele teklif Yeni Asya Gazetesi adına olunca “Ehlen ve sehlen,” diyerek “maal-iftihar, kemal-i şevkle kabul ediyorum” dedi.
Biz de âdet olduğu üzere ilk sualimizi kendisini tanımak için sorduk:
Servet Bey, evvelâ okurlarımıza kendini tanıtır mısınız, Servet Sönmez kimdir?
1957 Cizre doğumluyum. Yüksek tahsilimi Diyarbakır ve Isparta’da yaptım. Uzun yıllar Sağlık ve Maliye Bakanlıkları’nda Muhasebe Müdürlüğü yaptıktan sonra 2004 yılında emekli oldum. Risâle-i Nurlarla 1973 yılında tanıştım.
Servet Bey, ilim ve irfan membaı olan Cizre’de, son üç ayda vuku bulan hâdiseleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
İfade ettiğiniz üzere Cizre tarih boyunca maneviyat insanları yetiştirmiş ve memleketin dört bir tarafına ilim ve irfanı yaydığı bilinmektedir. Bu müessif hadiseler son 10 yılın en son parçasıdır. 14 Aralık 2015’ten 2 Mart 2016’ya kadar Cizre’de konulan sokağa çıkma yasağı âdeta Cizre halkının hayatını kararttı. Çünkü son 10 seneye yakındır Cizre âdeta terör örgütünün insafına terk edilmiş, devletin hemen hemen bütün birimleri iş yapamaz hale gelmiş, devlet otoritesi denen nesneden zerre kadar eser kalmamıştı. 150 bin nüfuslu kocaman bir ilçeyi resmen işgal edilmiş, hayat duracak bir seviyeye ulaşmıştı. Örgüt, Cizre’nin % 60’ından fazlasını adeta mayın tarlasına döndürmüş, cadde ve sokakları hendek, barikat, çukur ve çeşitli patlayıcılarla döşemiş ve kurtarılmış bölgeler oluşturmuştu. Vâki olan hadisatın sebebi, ülkeyi idare eden zevatın vaziyetin vahâmetini idrak edememeleri, terörün altının küfr-ü mutlak, üstünün de İstibdat-ı Mutlak olduğunu bilememeleri, aç canavara karşı kesinlikle tahabbübün (yersiz sevgi) gösterilmemesi gerektiğini fikir edememeleri gibi sebepler gösterilebilir.
Üç aydan beri Cizre’de zamanınız nasıl geçti, anlatır mısınız?
Doğrusunu isterseniz sokağa çıkma yasağının yaklaşık 3 ay süreceğini tahmin etmiyordum. En fazla 1 veya 1,5 ay sürebileceğini tahmin ediyordum. Onun için sokağa çıkma yasağı müddetince Cizre’den ayrılmayı hiç düşünmedim. 35. Günden sonra hanımın rahatsızlığı yüzünden Cizre’den ayrılıp Gaziantep’e gitmek zorunda kaldık. 35 günlük zorlu zaman diliminde evde başta Kur’ân-ı Kerîm olmak üzere, Risale-i Nurları okumaya, yakın komşulardan gelen arkadaşlarla namazlarımızı cemaatle kılmaya, tesbihat ve ders yapmaya gayret ettik. Diğer dost, arkadaş ve akrabalarımıza da bu musîbetin asgarî zararla atlatılması için, okunması sadâka hürmetine geçen Risale-i Nurları ve Cevşeni okumalarını, bolca duâ etmelerini tavsiye ettik. Kur’ân’ın bereketiyle ve Üstadımızın himmetiyle inayet-i İlâhiye yardım etti. Hiçbir arkadaşımız ve dersanelerimiz zarar görmedi.
Okuyucularla paylaşmak istediğiniz bir hatıranızı anlatır mısınız?
Risale-i Nur hizmeti, Sahabe mesleğidir. Risale-i Nur, beklenen en son Mu’cize-i Maneviyeyi Kur’ânîyedir. Risale-i Nur, bu asrı ve gelecek asırları tenvir eden ve edecek olan bir Kur’ân mu’cizesidir. Risale-i Nurları tanıma, şereflerin en yücesidir. Bize bu şerefi bahşeden Rabbime sonsuz hamd-ü senalar ediyorum. İtiraf etmek isterim ki: Risale-i Nurları Yeni Asya Gazetemiz vasıtasıyla daha iyi tanıdım.
1973/74 yıllarında Ankara’da okuyan teyzemin oğlu Yeni Asya Gazetemizi posta yoluyla bize gönderir, birkaç gün sonra elimize ulaşırdı. O zaman lise 1’i yeni bitirmiştik. Risale-i Nurları da tanıyınca dost, akraba ve arkadaş çevremiz çok geniş olduğu için Risale-i Nurları Cizre’de çok çabuk intişar etti. O yıllarda lisede bir Edebiyat öğretmenimiz (Allah selâmet versin) vardı. Hâlis ve Muhlis bir Nur Talebesi idi. Teyzemin oğlu bizi onunla tanıştırdı ve bizimle ilgilenmemizi tembih etti. Allah (cc) razı olsun, hocamızın evine her hafta sonu Cumartesi günü gider, sabahtan öğleye kadar Risale-i Nurları ders alırdık. Çok istifade ederdik kendisinden. 2–3 yılımız böyle geçti. Aslında anlatacak o kadar çok hatıra var ki …
Bildiğiniz gibi okullarda çalışkan talebelere Takdir ve Teşekkür belgeleri verilir. Bizim zamanımızda yani 1975/76 senesinde Takdir ve Teşekkür belgeleri verilmişti. Allah’ın hikmetine bakınız: 25 talebeden 21’i Nur Talebesi idi. Yani Tarihçe-i Hayatta geçen “hiçbir Nur Talebesi yoktur ki; sınıfının en çalışkanı, en faziletlisi olmasın,” hükmünün bir tezahürü olmuştu.
Yine 1976 veya 1977 yılı idi. Yeni Asya Gazetemiz düzenli olarak bayiye gelir ve bizde gider bayiden gazetemizi alırdık. O yıllarda özellikle doğu vilayetlerimizde solculuk ve devrimcilik moda olduğu için, kendilerinden olmayan herkesi faşistlikle itham ederlerdi. Bir gün Cizre’li bir Halk Parti Milletvekili, gazete bayisine gitmiş ve Yeni Asya Gazetemizi kast ederek “Bu faşist gazeteyi Cizre’ye getirmeyeceksin, getirirsen kendini ölmüş bil” diye tehdit eder. Bunun üzerine bizim arkadaşlarımız da, “ya hiçbir gazeteyi getirmeyeceksin ya da Yeni Asya gazetesi gelmeye devam edecek diye söylüyorlar.” İnayet-i İlâhî ile gazetemiz kesintiye uğramadan gelmeye devam eder.
Son olarak vermek istediğiniz bir mesaj var mı?
Yeni Asya okuyucularına vermek istediğim mesajım şudur. Yeni Asya Gazetesi, Risale-i Nur’un medyadaki dilidir. Yeryüzünde başyazarı Bediüzzaman olan ikinci bir gazete yoktur. Yeni Asya, Cemaatimizin vahdet ve istikametini sağlıyor. Yeni Asya Gazetesi, Risale-i Nurların şerhini yapıyor. Risale-i Nurla birlikte Yeni Asya gazetesini okuyan bir Nur Talebesi Üstadımızın çizgisinden sapmıyor, her rüzgâra göre yelken açmıyor, sağa sola savrulmuyor. Malûmunuz Üstadımız doğru İslâmiyet’ten ve İslâmiyet’e lâyık doğruluktan bahsediyor. Ben de diyorum ki: “Doğru Nurculuk ve Nurculuğa lâyık doğruluğu, her meselesini meşveretle halleden Yeni Asya Cemaatinin Şahs-ı Manevisi yapmaktadır.”
Cenâb-ı Allah son nefesimize kadar bu Cemaatin Şahs-ı Manevisinden ayırmasın, Yeni Asya’nın sadık, vefakâr ve sebatkâr okuyucularına en derin hasbî selâm ve şükranlarımı sunuyorum…