Sokağa çıkma yasağının olduğu bir haftasonu evlerimize kapanmışken günün Pazar olduğunu hatırladık.
Evet, bugün Pazar ve bu akşam online Risale-i Nur dersimiz vardı. Haftasonumuz Risale-i Nur dersleriyle şenlenecekti.
Pazar derslerimiz üç bölümden oluşuyor. Bu hafta ilk bölüm olan Gençlik Rehberi okumalarını Said Altın kardeşimiz yaptı. Birkaç parag- raf okudu ve birlikte bu bölümü birlikte müzakere ettik. Burada aldığım notları paylaşmak istiyorum.
Allah kimseyi gücünün yettiğinden fazlası ile mükellef tutmamıştır. Bu yüzden, başa gelen her türlü sıkıntının sabrını da bize göndermiştir.
Aslında dünya geçici olduğundan, sıkıntılar da geçecektir. Bununla beraber dünyada fani olduğumuzu unutmamak ve kalbimizi dünyaya tam bağlamamak gerekir. Bu şuurla beraber Cenab-ı Allah fani dünyada her musîbetin devasını da gönderecektir.
Bizim yapmamız gereken ise dünyada aslî vazifemizi unutmamak ve dünyada, misafirhanedeki bir misafir olarak yaşamaktır. İnsan, bu geçici dünyada misafir olduğunu unutmamalıdır. Böylelikle misafirhane sahibinin sınırlamalarına ve emirlerine uyup ona göre davranmak her insanın vazifesidir. Aslında musîbetler ve ölümler de bize misafir olduğumuzu hatırlatmaktadır.
Pazar buluşmamızın ikinci bölümünde ise Abdurrahman Hoca gazeteden “Şimdi Tahmidiye okuma vaktidir” başlıklı yazıyı paylaştı. Böyle musîbetli bir zamanda bu yazı ilâç gibi geldi.
Bu yazıdan şunları anladım:
Bu zamanda hastalıklarla birlikte ölümü hep kıyımızda hissetmekteyiz. Hastalıklar bu zamanda acz ve zaaflarımızı bize gösteriyor ve bizi Allah’a sevk ediyor. Böyle dönemlerde duânın önemi oldukça büyüktür. Cevşen’in içerisindeki Tahmidiye ise bu musîbetli korona döneminde okumamız gereken kapsamlı bir duâdır. Duâ ubudiyettir. Başa gelen musîbetlerde en büyük çözüm duâdır. Rabbimiz duâlarımızı merhameti ile kabul eylesin, amin.
Dersin üçüncü bölümünde Şükrü Hoca’nın 4. Şuâ’dan dersini dinleyip anlamaya çalıştık. Bu bölümde “Hasbunallahi ve nimet vekil” (Allah bize yeter, o ne güzel vekildir) âyetinin tefsirini birlikte müzakere ettik:
Bu âyete baktığımızda, bizi dünya hayatının zorluklarından kurtardığını ve bizleri huzura götürdüğünü görürürüz. Ancak dünyada Kur’ân ve tefsiri olan Risale-i Nur’a bakmadan nefsimize bakarsak, dünyevî ve geçici zevkler ile dolu olduğunu görürüz. Bu yüzden “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir” âyeti bizler için hakikattir, esastır ve ona yapışmalı, bırakmamalıyız.
İnsan bazı musîbetlerden dolayı karamsarlık ve ümitsizlik yaşayabiliyor. Ancak Allah inancına sahip olanlar ve O’na tevekkül edenler bu karamsarlıktan çıkabiliyorken, Allah inancına sahip olmayıp sadece dünyevî zevklere müptelâ olanlar ise bu karamsarlıktan kurtulamıyorlar.
Ümitsizlik gibi bir hastalık da onları yakalıyor ve hakikati görmelerini engelliyor.
Üstad’ın ise ümitsizlikten kurtulmak ve hakikati görebilmek için gün içinde 500 defa “hasbunallahi ve nimel vekil” âyetini okuduğunu görüyoruz. 4. Şuâ’da bahsettiği bu vazife bizler için de bir ödevdir ve bir ödüldür aslında. Bizler de bu âyeti kendimize vird edinmeliyiz.
İnsanı ümitsizlikten kurtaran bir sebep de dünyanın geçici olup ancak Allah’ın Baki olduğudur. İşte “Hasbunallah ve nimel vekil” âyeti gaflet perdesini kaldırıp bize Baki’yi gösteriyor. Fani şeylere bakan insan Baki cihetiyle bakıyor ve onlardaki kemalatı ve güzelliği görüyor. Yaratılanların kemalatını bilmek ise büyük bir lezzet veriyor.
İnsan, diğer bütün mevcudattan önce kendisinin de bekaya mazhar olabileceğini bilip kendinde kemalatı görebilmelidir. Cenab-ı Hakk’a ulaşması için kendini tanımalı ve iç yolculuğa çıkmalıdır. Allah’ın isimlerinin kendindeki yansımalarını gören insan iman şuurunu kazanacaktır. Kendini bilmek, Rabbini bilmeyi netice verecektir.