"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Zarara rızasıyla girene neden merhamet edilmez? - 1

Said YÜKSEKDAĞ
16 Eylül 2020, Çarşamba 00:05
Dinimiz İslâm, her türlü duyguyu vasat mertebede ve şartlara uygun olarak kullanmamızı emreder.

Bu emir, merhamet duygusu için de geçerlidir. Zira merhamet ederken haddi aşabilir, yani Cenâb-ı Hakk’ı tenkit edebilecek bir duruma girebiliriz. Meselâ çocuk ölümleri, açlıktan ve tabiî afetten meydana gelen ölümler gibi olaylarda şefkat ve merhamet edelim derken haddi aşacak sözler sarf edebiliyoruz. 

Hatta bazen oluyor ki kâfirlerin ebedî Cehenneme atılmalarına dahi “Yazık değil mi?” diye tepki gösterenler oluyor.

Hâlbuki Bediüzzaman Hazretleri (ra) kâfirlerin Allah’ı inkâr etmesi ile birlikte mevcudatın tesbihlerini ve tâzimlerini inkâr etmesini, mutlak bir cinayet ve azîm bir zulüm olarak nitelendirir. Allah’ın kâinat üzerindeki fiillerini ve tasarrufatını inkâr etmenin cezasını ise ancak Cehennem ateşi temizlemektedir. Bu hâldeki insan en acınacak bir durumda olduğu hâlde hiç acınmaya müstahak olmaz. Çünkü zarara kendi rızasıyla girene hak, hukuk, adalet namına merhamet edilmez. Kur’ân’ın mânâsı ve onun tecessüm etmiş hâli olan Peygamber Efendimiz’in (asm) tebliğleri ayrıca her asırda gelen âlimler, müceddidler ve binlerce bu minval üzerine yazılan kitaplar bu hakikate işaret etmiştir. Kâfirler, bu gerçeği bildiği hâlde ısrarla İslâm’ın emir ve yasaklarına muhalefet etmişlerdir. İslâm’a aykırı olan bu davranışlarının neticesinin zarar olduğunu bilmelerine rağmen kendi iradeleriyle, rızalarıyla ve şuurlu bir şekilde bu menfî amelleri istemiş ve yapmışlardır.

Bahsi geçen bu durum “Zarara kendi rızasıyla girene merhamet edilmez” kaidesini akla getirmektedir. Bu ifade, hukuku, adaleti ve cezayı tatbik edecek şahsı ve hükmü vereni ilgilendiren bir kaidedir. Bu kaideyi izah etmeden evvel “Zarara rızasıyla girmek ne demektir?” sorusuna cevap vermeye çalışalım. Rıza; irade, şuur ve kasd demektir. Demek oluyor ki bu kişiler başkasının müdahalesi olmadan ve kimsenin tesiri altında kalmadan zarara kendi irade ve şuurlarıyla girmektedir. Bu durum inat ve ısrar biçiminde sürdüğü sürece bu kişiler hakkındaki bu hüküm de geçerli kalmaya devam eder. Ancak bu kişiler, daha sonra bu konudaki rızalarından vazgeçerse, uhrevî hayatlarını tehlikeye atacak kötülüklere tövbe edip hak yolda sebat ederlerse bu hüküm ortadan kalkar. Çünkü tövbe ile insan, yapmış olduğu günah ve kusurlardan kurtulur ve o günahı hiç işlememiş gibi tertemiz olur.

Şimdi ise “Zarara kendi rızasıyla girene merhamet edilmez” kaidesine kısaca değinelim. Bu kaideyi ihsas edecek hadisler, mânâ itibariyle mevcuttur. Evet, bu kaide gereği zarara kendi şuuru, isteği ve rızasıyla bilerek girene; neticesi itibariyle cezayı tatbik etmekle kanun ve adalet adına acınmaz ve merhamet edilmez. “İhsan-ı İlâhîden fazla ihsan, ihsan değildir.” 1 hükmünce Cenâb-ı Hakk’ın rahmetinden fazla rahmet, ihsanından fazla ihsan edilmez. 

Öyle ise; insanlar arasında hakkın, hukukun ve adaletin muhafazası için; cezalar uygulanırken, şefkat etmek ve acımakla, Allah’ın takdir ve tensibine muhalefet etmek demek olduğu gibi gadaplanıp öfkelenmek de insanların haddini aşmaları demektir. Her ikisi de takdir-i İlâhîyi tenkit anlamına gelir. Böyle bir davranış kişiyi mes’ul eder ve asla doğru değildir.

Peygamber Efendimiz (asm) “Allah, insanlara merhamet etmeyene rahmette bulunmaz.” 2 buyurmaktadır. “Zarara girenlere merhamet etmediğimiz takdirde Allah’ın rahmetinden mahrum kalmaz mıyız?” diye bir soru aklımıza gelebilir. Bu soruya gelecek yazımızda cevap arayalım inşâallah.

Dipnotlar: 

1- Eski Said Dönemi Eserleri, Said Nursî, Yeni Asya 2017, s. 489.

2- Buhâri, Tevhid 2, Edeb 27; Müslim, Fedail 66, Tirmizi, Birr 16.

Okunma Sayısı: 3146
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Cenk çalık

    16.9.2020 15:15:34

    İçtimai hayatta çoğumuzun aldandıkları mühim bir konuya temas etmişsiniz. Nisa suresinin 79. Ayeti iyilikleri Rabbimizden kötülükleri nefsimizden bilmemiz gerektiğini ihtar eder. Evet Rabbimiz kullarına cüz'i irade vermiş tercihte serbest bırakmıştır. İnatla, ısrarla yanlış tercih yapanlar hem başka mevcudatın hukukuna tecavüz ediyor ve hem de Rabbine nankörlük ettiğinden hak ettiği cezayı bulması adalettir. Bu manada kafir örneği konuyu net bir şekilde anlamamıza vesile oluyor. Tam bu noktada "İhsan-ı İlâhîden fazla ihsan, ihsan değildir.” kaidesi izahatını yapmanızda akla gelebilecek şüphe ve itirazları izale etmesi açısından harika olmuş. Allah razı olsun Said abi. Devamını sabırsızlıkla bekliyorum. Baki selamlar...

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı