İmtihan edilmek üzere bu dünya meydanına gönderilen insanlar ya bu imtihanı kazanarak ahiret âlemine geçecekler ya da kaybederek.
Kaybedildiği takdirde tekrar bu dünyaya gelerek, yeniden imtihan olunma şansı olmadığı herkes tarafından görülen kesin bir gerçektir.
Bu açıdan bakıldığı zaman, her insanın bu dünyada en büyük meselesi bu imtihanı kazanmaktır. Dünyanın diğer büyük meseleleri bunun yanında çok küçük kalır.
İman ve amel cihetinden Allah’ın rızasını kazanmanın en kısa ve en kıymetli yolu ihlâs denilen hakikati elde etmektir. İhlâs ise, yapılan amel ve ibadetlerin, Allah emrettiği için yapılması ve neticesinde de Allah’ın rızasından başka hiçbir maksat ve gaye gözetilmemesidir. Zira, kurtuluş yalnız ve yalnız ihlâstadır. Bediüzzaman Hazretlerinin ifade etti gibi “Bir zerre ihlâslı amel, batmanlarla halis olmayana müreccahtır [üstündür].”
Dünya hayatının her türlü meşgaleleri arasında çok şeyleri unutan insanlar, inanmayanlar zaten kaybedenlerdir ama inanan mü’minlerin dahi çoğu amellerinde ihlâs hakikatini dahi unutuyorlar. Allah’ın rızasını esas maksat yapmadan yapılan amellerin ve ibadetlerin, ahiret diyarında sahibine pek fazla bir faydası olmayacaktır.
Bediüzzaman Hazretlerinin ifadesiyle: “Her şeyde bir ihlâs var. Hatta muhabbetin de ihlâsla bir zerresi, batmanlarla resmî ve ücretli muhabbete tereccüh eder (üstün gelir). İşte bir zat bu ihlâslı muhabbeti böyle tabir etmiş: ‘Ben muhabbet üzerine bir rüşvet, bir ücret, bir mukabele, bir mükâfat istemiyorum.’ Çünkü, mukabilinde bir mükâfat, bir sevap istenilen muhabbet zayıftır, devamsızdır.” (Lem’alar, s. 323-324.)
Evet, ihlâs denilen sırlı hakikat, hayatın her alanında yaşanılması gereken ve mü’minlerin olmazsa olmaz bir gerçeğidir. Âdeta hayat haritasının nirengi noktasıdır. Nasıl ki, harita mühendisleri bir arazinin haritasını çıkarırlarken, önce belli bir yere nirengi noktası denilen bir direk dikerler. Arazinin geri kalan bütün alanlarını, o dikilen nirengi noktasına göre plânını çizerler. Aynen öyle de, her bir mü’min hayatının bütün alanlarında yapacağı her türlü amelleri için, ihlâs denilen nirengi noktasını esas alması icap eder. Yani, “Böyle yaparsam Rabbimi razı etmiş olur muyum?” diye, her amelinde Allah’ın rızasını sürekli göz önünde bulundurması, her mü’minin hayat boyu takip etmesi gereken pusulası gibidir.
Risale-i Nur mesleğinin en temel esaslarından biri olan hıllet mesleğinin de özü ve ruhu ihlâstır. Zaten ihlâs olmadan hiçbir şeyin Allah katında fazla bir değeri yoktur. Hıllet hakikatini, Bediüzzaman Hazretleri şöyle tarif etmektedir: “Hıllet ise, en yakın dost ve en fedakâr arkadaş ve en güzel takdir edici yoldaş ve en civanmert kardeş olmak iktiza eder. Bu hılletin üssülesası samimi ihlâstır. Samimi ihlâsı kıran adam, bu hılletin gayet yüksek kulesinin başından sukut eder. Gayet derin bir çukura düşmek ihtimali var, ortada tutunacak yer bulamaz. Evet, yol iki görünüyor. Cadde-i kübra-i Kur’âniye olan şu mesleğimizden şimdi ayrılanlar, bize düşman olan dinsizlik kuvvetine bilmeyerek yardım etmek ihtimali var. İnşaallah, Risale-i Nur yoluyla Kur’an-ı Mu’cizülbeyan’ın daire-i kudsiyesine girenler, daima nura, ihlâsa, imana kuvvet verecekler ve öyle çukurlara sukut etmeyeceklerdir.” (Lem’alar, s. 395-396.)
Evet, bu ikazlar ışığında bakıldığı zaman, her dava adamının dikkat etmesi gereken en önemli mesele, hıllet ve ihlâs kulesinin başında kalmak ve uzun yıllar boyunca kazandığı sevapları bir hiç uğruna mahvetmemektir.