20. ve 21. Lem’alarda, ehl-i hamiyeti ağlattıracak pek çok sahneler mevcuttur.
Ağlamak değil belki, ama ehl-i iman her ferdin, her topluluğun alması gereken çok önemli dersler var.
21. Lem’a, İkinci Düstur’da, Nur Talebelerinin birbirini nasıl görmesi gerektiğine ve görev tanımlarına dair dikkat çekici örnekler verilir. Meselâ, ehl-i iman, bir vücudun azalarına benzetilir. ‘İnsanın bir eli diğerine rekabet etmez, bir gözü bir gözünü tenkit etmez, dili kulağına itiraz etmez, kalp ruhun ayıbını görmez.’
Devamında, aralarındaki muamelenin nasıl olması gerektiği sunulur: ‘Belki birbirinin noksanını ikmal eder, kusurunu örter, ihtiyacına yardım eder, vazifesine muavenet eder.’ Görüldüğü üzere örnek, konuyu anlamayı kolaylaştırdığı gibi, neler yapmak gerektiğinin çerçevesini de çizer. Diğer bir örnekte; ‘Bir fabrikanın çarkları birbiriyle rekabetkârane uğraşmaz, birbirinin önüne takaddüm edip tahakküm etmez, birbirinin kusurunu görerek tenkit edip, sa’ye şevkini atalete uğratmaz.’ denir. Peki ne yapar?
İşte cevabı: ‘Bütün istidatlarıyla birbirinin hareketini umumî maksada tevcih etmek için yardım ederler; hakikî bir tesanüd, bir ittifakla gaye-i hilkatlerine yürürler.’ Ve üçüncü örnekte; Nur Talebelerinin ümmet-i Muhammed’i (asm) sahil-i selâmete çıkaran gemide çalışan hademeler olduğu ifade edilir. Nur Talebelerinin gemideki görev tanımı turist değil, ‘hizmetkâr’. Verilen görev doğrultusunda gemideki ehl-i imana hizmet etmek. Vücut azaları, fabrikanın çarkları, gemide hademe manidar örneklerdir. Örneklerdeki bu unsurların birbirlerine düştüğünü düşünün. İnsanın eli gözünü kör etse, fabrikadaki büyük çark, küçükleri tard etse, gemideki dümenci nefer güvertede keyfetse; o zaman ‘o vücud-i insanın hayatı söner, ruhu kaçar, cismi de dağılır. Fabrika sahibi de, o fabrikayı bütün bütün kırıp dağıtır.
Rahmeti celbedecek ‘insan-ı kâmil’, bütün azaların birbirine muavenetidir.